İçeriğe geç →

Series: Funda Diye Bir Ablamız Vardı

Funda diye bir ablamız vardı – 1

1’inci Gün Kitap raflarının arasında sessizce gezinirken, Akdağmadeni İlçe Halk Kütüphanesini hatırladım. Buradaki kütüphanenin de oradan pek bir farkı yoktu. Kütüphaneden çok öğrencilerin müşterek çalışma odası gibiydi ve sefildi. Ancak Akdağmadeni’ne nazaran eski karton kapaklı, sarı saman kağıtlı kitapların çok az olduğunu fark ettim. Kütüphanede yenileri geldikçe eskileri kayboluyordu.  Gezerken raflar arasında hemen fark edilen eski bir kitap gördüm. Hayli yıpranmıştı. Kitabın sırtı yukarıdan aşağıya doğru iki yandan sökülmüştü. İki kapağını alt taraftaki, bir kaç yıl önce şeffaf bir bant ile yapıştırılmış kimlik kartı bir arada tutuyordu. Kitabın sırtı siyah ciltle kaplanmıştı. Kapaklar ise alacalı renkleri olan solmuş kartondandı. Sayfalar…

Yorum Bırak

Funda diye bir ablamız vardı – 2

10’uncu Gün Kafe, bir saat önce yağan yağmurun bıraktığı serinlik ile “mesai”nin insaf ettiği imkan kadar doluydu. Evde anlamsız bir rutini tekrar etmektense onun dışarıda bir şeyler içeriz teklifini kabul etmiştim. Tanımadığım insalarla aynı garsonun getirdiği aynı içeçeklerden içmek ortak bir hayata temas etmek olur muydu, bilmiyordum. O “caffe latte”, ben ise çay söylemiştim.  Biraz kitaplardan, biraz arkadaşından konuştuk. Ödünç kitaplar, ansiklopediler, dönem ödevleri ve kitapların altı çizili cümlelerinden anlattım biraz. Ve biraz da kütüphaneleri. Beni dinlerken iki gün önceki konuşmamızla ilgili neler düşündüğünü merak ettim. İlgisizdi. Arkadaşından gelen mesajlar daha çekiciydi. İki gün önce sorduğu soruların, nedenini bilemeyecek kadar…

Yorum Bırak

Funda diye bir ablamız vardı – 3

11’inci Gün Salonda her şey her yerdeydi. Gece boyunca kitaplıktaki eski kitaplarla, notlar, ajandalar, günlükler, siyah defterler, fotoğraf albümleri… ne varsa salona getirip karıştırmıştım. Bir şey aramadım. En son diğer kasabadan buraya taşınmak için eşyaları kolilerken bu hale getirmiştim salonu. Bu kez yüklerimden sıyrılmak, biraz da geri de neler kaldığını görmek için öylesine bakmıştım. Her kasaba bir istasyon gibi olmalıydı kanımca. Geri dönmeyeceksem tüm izler silinmeliydi. Fotoğraflar silinmeli, yırtılmalı, not defterlerindeki yazılar bir birine karışmalı, okunmamalı, eşyalar daha taşınırken çöpe atılmalıydı. Ya insanlar. Onlar zaten unuturlardı nasıl olsa.  Salonu o halde bırakıp ikindi üzeri evden çıktım. Havanın son bir kaç…

Yorum Bırak

Funda diye bir ablamız vardı – 4

İTİRAZ / ARA SES – 3/2 İşi yokmuş gibi burnunu kitapların eski okuyucularının hayatlarına sokmaya çalışan okuyucu! Seni ciddiye almaz, açıklama da yapmazdım belki. Daha önce de söyledim yazıyı kimin yazdığının bir öneminin olmadığını. Ama büyük bir yanlış yapıyorsun. Kitap sayfalarında beni ararken, karşına çıkmasını umduğun kişi bana benzemiyor. Sen lacivert forma, beyaz gömlek, beyaz çorap ve siyah ayakkabı giymiş, boynuna lacivert kurdela takmış, saçları muntazam taranmış, henüz makyaj yapmamış/yapamamış, tırnakları her hafta düzenli kesilen lise ikinci sınıf öğrencisi bir kız sandın beni. Bir üst sınıftan oğlanın birine aşık, teneffüslerde bir ağaç altında veya okulun koridorunda cam kenarında kız arkadaşları…

Yorum Bırak

Funda diye bir ablamız vardı – 5

17’nci Gün Öğleye doğru arkadaşımın odasına gittim. Çay söyledi. “Neler yapıyorsun” dedi. Basit bir soruydu belki, belki de son bir iki hafta  içinde olanlarla ilgili sormuştu. “Hiç işte” demek istedim. Tereddüt ettim. “Sorduğum hiç bir soruya doğru düzgün cevap vermiyorsun” demişti. “Dün Funda diye bir kadınla tanıştım, biraz sohbet ettik” dedim.  Önündeki dosyadan başını kaldırıp “Funda da kim?” diye sordu. Sesinde ne ilgili ne ilgisiz bir anlam vardı. Biraz yüzüme baktıktan önündeki dosyayı kenara alıp dosya yığınından başka birini çekti. Duymamış gibi yapabildirdim, ayrıntısı ile anlatabilirdim. İki hafta önce kurduğu cümlelerin izi kalmamıştı sözlerinde. Toprak yolda arabanın arkasındaki tozun bir…

Yorum Bırak

Funda diye bir ablamız vardı – 6

Zehra’nın hikayesinin bittiğidir. Buz gibi bir hava, keskin bıçak gibi bir ayaz. Soğuk, gözlerimi yaşartıyor, ellerimi kesiyor. Funda ablanın yanından ayrıldığım o öğleden sonrasının üzerinden üç kış geçmiş. Rüzgarın dalgalarında ince bir kar tozuyor… Bir sokağın köşesine sığındım. O günün akşamında kitabı masaya nasıl bıraktıysam uzun süre öylece kaldı. Bitiremedim. Sonbaharın gri yağmurları başladığında, dosyalardaki hikayeler kendi hikayemi ele geçirince, şehirdeki hayattan uzaklaştım. Evde, kitapları elden geçirip bir kısmını okumaya, bir kısmını sahaflara ayırdım. Haftasonları Tophane mahallesinde Funda ablanın evinin iki sokak altındaki yamaca kurulu bir butik otelin verandasında kitap okumayı adet edindim. Turistler şehirden bir bir ayrılırken otelin verandası…

Yorum Bırak