İçeriğe geç →

Funda diye bir ablamız vardı – 6

// Bu metin, 6 parçadan oluşan Funda Diye Bir Ablamız Vardı tefrikasının 6. parçasıdır. //

Zehra’nın hikayesinin bittiğidir.

Buz gibi bir hava, keskin bıçak gibi bir ayaz. Soğuk, gözlerimi yaşartıyor, ellerimi kesiyor. Funda ablanın yanından ayrıldığım o öğleden sonrasının üzerinden üç kış geçmiş. Rüzgarın dalgalarında ince bir kar tozuyor… Bir sokağın köşesine sığındım.

O günün akşamında kitabı masaya nasıl bıraktıysam uzun süre öylece kaldı. Bitiremedim. Sonbaharın gri yağmurları başladığında, dosyalardaki hikayeler kendi hikayemi ele geçirince, şehirdeki hayattan uzaklaştım. Evde, kitapları elden geçirip bir kısmını okumaya, bir kısmını sahaflara ayırdım. Haftasonları Tophane mahallesinde Funda ablanın evinin iki sokak altındaki yamaca kurulu bir butik otelin verandasında kitap okumayı adet edindim. Turistler şehirden bir bir ayrılırken otelin verandası haftadan haftaya sadece bana kaldı. Kitap, kendi kitaplarımın arasına karışıp bir kutunun içinde o günlerde kaybolmuş olmalıydı. Kitabı da Zehra’yı da o günlerde unutmuştum. O şehirde bir daha kütüphaneye de gitmedim. 

Otelin, verandasında hava kararana kadar kitap okur, defterlerime yazılar yazardım. Andızlı camisinde yatsı ezanı okunmadan kalkardım. Tüm bu günlerde, iki sokak yukarıda oturan Funda ablayı ziyarete gitmedim. Otelin verandasında üç gri mevsim geçirdikten sonra bir yaz günü o şehirden ayrıldım. 

O şehirde her şey nasıl başlamışsa, taşındığım şehirde de öyle başlamıştı. Şehrin gri, karanlık günleri erken geldi. Ev sahibi evi satmak istedi. Bir yandan kiralık ev ararken bir yandan da eşyaları topluyordum. Önce kitaplardan başladım. Kitapları kutulara yerleştirmek, yine bir kısmını sahaflara ayırmak için ayıklamaya başladığımda gördüm. Kitabı ve Zehra’nın yarım bıraktığım hikayesiyle karşılaştım bir an. 

Yeni evde, kitabı masanın üzerinden hiç kaldırmadım. Kitap gün gün, hikayeyi yarım bıraktığıma inandırdı beni. Masanın üzerinden gözüme her çarptığında, Zehra’nın Kemal’den uzaklaşışını görüyordum.

Buz gibi bir hava, keskin bıçak gibi bir ayaz. Soğuk, gözlerimi yaşartıyor, ellerimi kesiyor. Gözüm, sokaktaki apartmanların hepsinin giriş kapılarında. İçimde üç hikaye… Zehra, kitap ve kendim. Zehra’nın oturduğunu sandığım sokağın köşesinde, üç hikayenin sonunu düşünüyorum. Üç kış önce, Funda ablanın gösterdiği lise fotoğrafındaki Zehra’dan 25 yıl daha yaşlı Zehra’yı tanıyacak mıyım diye hiç düşünmemiştim.

Önce lapa lapa yağan kar, iki gündür tipiye döndü. Kar, kül kokulu sokaklarda toza toza, kirli beyaz bir örtüyle örttü tüm hayatı. Sokaklar tenhalaştı, arabalar durdu, dükkanlar kapandı, insanlar evlere çekildi, gözümün önünden yaşamaya dair tüm sahneleri, geçmiş gelecek ayırmadan aldı gitti. Üç kış geciktiğim Zehra’nın hikayesini üç gün bekledim köşebaşında. Üçüncü gün, sokağın köşesini dönerken, eşinin koluna  tutunmuş, önümden geçerken gördüm, lise fotoğrafında dudağının kenarında büyüyen çizginin hatırasından tanıdım Zehra’yı. Geçip gittikten sonra, seslenmek bir adım atmak istedim, sonra durdum. 

Funda abla, seni buraya getiren şeyin Zehra olmadığını düşünüyorum demiş ve umarım aradığını bulursun diye eklemişti. Aradığımı bulmuş, kutulara kitapları koyarken, bir daha kutuları açamayacak kadar da kaybetmiştim. Zehra’nın adımlarında tozan kar Zehra’nın hikayesi örttü ve Zehra’nın yüzüne yerleşen çizgi aradığımın o olmadığını söyledi. Zehra’nın hikayesi burada bitti. Durdum bu yüzden.

Şimdi, Zehra evine gidiyor, Funda abla bahçesinde lise günlerini izliyor, ardımda şehirler çoğalıyor… Sokağın köşesini alıp kendime dönüyorum. Hikaye orada bir yerde, açılamayan kitap kutularında…

Tefrikada Gezin← Önceki parça

Kategori: DÜZ YAZILAR

Yorumlar

Yorum Yap >>