İçeriğe geç →

Ördek başı yeşili kadife ceket ve Schrödinger’in kedisi-16

// Bu metin, 16 parçadan oluşan Ördek başı yeşili kadife ceket ve Schrödinger'in kedisi tefrikasının 16. parçasıdır. //

Saklanması memnu ama anlatılması caiz olmayan hikayenin gâibinin anlattığıdır:

İğde mi?

          Bebeklerin giysilerinin sol omuzuna iliştirilir küçük bir tanesi. Gelinliklere, damatların ceket cebinin içine… Daha büyük olanlar ev girişlerine, üzerlik boncuklarının kemerine, buzağıların alınlarına takılır. Kim neye “zarar gelmesin” isterse onu iğde dalıyla işaretler. İğde dalına yalnızca nazar boncuğu diyemeyiz, değildir çünkü. Dedem, soğukta sırtına bir şey akıl edemeyene “fikir” derdi onun için.

         Baharda çiçekleri çok güzel kokar, meyveleri kurudur yutmak zor olur ama kış günlerinde çayın yanına yakışır.  Kocaman bir çadıra benzer. Dikenli olduğundan olacak, kötülüklerden koruduğuna inanılır. Evin, arazinin uzağına, açıklığa dikilir. Kutsal sayılan pek çok ağacın aksine “eril” dir.

          Hemen her yerde görürsün bu küçük dal süslerini. Ama hepsi makbul değildir. Usulünce kesilmemiş olabilir çünkü. Evin yaşlısı baharda, gün doğarken bir parça ince dal keser ağaçtan, dualar eder. Anneme göre ağacın izniyle, 3 kulhu bir elham eşliğinde. Hep merak etmişimdir Türkmen, Gök-Tengri’ye inandığı günlerde ağaca ne söylüyordu acaba?

         Evin atası kesilen dalı küçük parçalara ayırıp, iğne oyukları açarken ailesini korumasını, ‘dirlikte’ tutmasını diler,  tutacağına inanır. Ben de inanırım, fazlası hatta bilirim.  Hatırladığım en eski iğde dalı, bir sedir yaygısının uç oyasına dikiliydi, minicik, kahverengi bir dal. Doğum yaparken ölen teyzem genç kızlığında işlemiş. Uyumakta zorlandığımda onunla oyalanırdım.  Annemin, gelinliğimin koltuk altına iliştirdiği dalı da özellikle hatırlıyorum. Şimdi yanımda taşıyorum mutlaka. Büyülü, tılsımlı bir kalkan niyetine değil, şifa niyetine.

        Her ailenin kendi iğdeleri vardır. Kolay kolay kimseye vermezler. Ama küçüklüğümden beri kimse iğdesini benden sakınmaz. Düğünde dernekte cebime sokuşturur bir tane, elbiseme iğneler. Dedem hasta olduğunda yirmiden fazla torunu olmasına karşın evinde kalan bir avuç iğdenin bana verilmesini istemiş. Annem bu durumla her karşılaştığında önce sevinir, “herkese boncuk dağıtırsan böyle olur işte, nazar olmasın diye takıyorlar” der “ beş kuruş parası varmış, onu da gülmeye vermiş ondan” der. “Çok süt içti bu kız, çok uzun göz batıyor” der. Sonra durgunlaşır. “belli ki aklı yok, fikri yok, yıldızı düşük, belli ki, belli ki …”

         Gençliğimde onları unuttum. Sonrasında dedemden kalanlara aldırdığım da söylenemez. Hasta olduğum günlerde, pencereden dışarıyı seyrederken sokağın başında gördüğüm -çiçek açtı açacak- ağaçla hatırladım yeniden. Şu günlerde mutlaka taşıyorum, önemli saydığım, aslında çok önemsiz olan; sonunda  “çok çok önemsiz” hissettiren karşılaşmalarda;  görmek, evirip çevirmek, iyi geliyor. Bir de işaretliyorum onunla “zarar gelmesin” dediklerimi.”

 

Tefrikada Gezin← Önceki parça

Kategori: DÜZ YAZILAR

Yorumlar

Yorum Yap >>