İçeriğe geç →

Yazar: Levent Tamay

Metin üzerinde çalışmalar / 2

“Metin defterine bakabilir miyim?” sorusuna cevap almayı beklemek tuhaf olurdu ama değişik kelimelerle birkaç kez daha sordum. Sonra, izninle alıyorum diyerek deftere gözatmaya koyuldum. Anlaşılması güç metinler arasında etkilendiğim cümleler çıktıkça, hem yüz ifademle hem de konuşarak beğenimi ifade etmeye çalışmamın Metin’de bir karşılık bulacağını, ilgisini bana yönlendireceğini umsam da Metin boş gözlerle odayı süzmeyi sürdürdü. O gün Metin’in ağzından tek kelime çıkmadı, yüz ifadesi değişmedi. Daha ayrıntılı incelemek için annesinden ve tabii Metin’den rica ederek defterin bir kopyasını aldım. Sonraki bir kaç görüşme boyunca, hareketlerinden, mimiklerinden anlayabildiğim kadarıyla yavaş yavaş bir yakınlık kurabildik. Ancak ağzından ilk kelimenin çıkması için…

Yorum Bırak

Metin üzerinde çalışmalar / 1

Öykünün tamamını buraya tıklayarak PDF formatında indirebilirsiniz. Metin, Metinciğim, Metin Bey oğlum, Metin Kardeşim, Meto, Metin oğlum, Metin Abi, Metin Bey. Metin bunların hepsiydi. Otuz üç yaşında, orta boylu, yakışıklı, sarışın mavi gözlü, iyi eğitim almış, bugüne dek yaptıklarına bakılırsa zeki, yetenekli bir adam. Sonra bir gün ne olmuşsa olmuş, bana getirdiler. Karşıma oturduğunda bu yukarıda saydıklarımın hiçbiri kalmamıştı elinde. Annesinin anlattığına göre, etrafına kapısı olmayan yüksekçe bir sur örmüş, içeride öylece yaşamaya başlamıştı. İşini, sosyal ilişkilerini bir anda bırakıp ailesinin yanına dönmüş, babasıyla evin bir odasını küçük bir ahşap atölyesine çevirerek ürettiği ahşap hediyelik eşyalarla hayatını sürdürmeye başlamıştı. Sabah…

Yorum Bırak

SÜLEYMAN SEBA

İkinci yetmişliğin ortalarına gelince memleketi kurtarmaya başlamıştık tabii. Ne fikirler ne teoriler, ne galiz küfürler… Şöyle olurdu böyle olmazdı, Cia’lar Mossad’lar, de-facto durumlar, reel-politikler… O dakkaya kadar şen şakrak muhabbette olan Yusuf baba istifini hiç bozmadan sessiz sessiz dinliyordu bizi. Bazen gözü dalıyor, bazen konuşana doğru boş boş bakıyordu. Nice sonra Coşkun, Yusuf baba’ya dönüp, “baba sen ne diyosun bu işlere, n’olacak bu ülke” deyince, Yusuf baba, “Coşkuncum” dedi, hafif de dili dolaşarak, bizim, dedi malzemeci Süreyya’yı bilirsin”. Coşkun biliyorum manasında başını sallayınca Yusuf baba bize dönüp, Beşiktaş’ın malzemecisi, otuz senelik, diye açıkladı. Biz de hikayenin devamını merak eden gözlerle…

Yorum Bırak

SYKLMLR FANZİN 2. SAYI ÇIKTI

İlk sayısını Şubat ayında çıkarttığımız SYKLMLR Fanzin’in ikinci sayısı basıldı ve kitabevlerinde yerini aldı. SYKLMLR Fanzin’in ikinci sayısını İstanbul’da Mephisto Kitabevi İstiklal Caddesi şubesinde ve Sosyal Kitabevi Kadıköy şubesinde bulabilirsiniz. İstanbul dışından fanzini edinmek isteyenler iletişim sayfamızdan bize ulaşarak adreslerini bırakırlarsa posta yoluyla ödemeli olarak gönderebiliriz.

Yorum Bırak

GENÇ KALMANIN SIRRI

Koca göbeğiyle çocukluğumuzun oburiks’i Muharrem Amca’yı yıllar sonra aynı tepesi kel ama tek tük kıllı başı, kulaklarını örten saçları, uzun favorileri, sigaradan sararmış beyaz pos bıyıklarıyla görünce elini öptüm. Otuz yıllık eşi on beş sene kadar önce kendisini boşayınca başka biriyle evlenmiş, kendine altmış yaşında yeni bir hayat kurmaya çalışmıştı. Biz mahalleden taşınınca da bir daha ne görmüş ne haber almıştım. Çocukluğumun bütün hatıralarının yıkılıp alışveriş merkezi veya toki sitesi yapıldığı şehirde yürürken birden karşımda görünce biraz da duygulanmıştım. “Hiç yaşlanmamışsın Muharrem Amca” diyiverdim şaşkınlığımı gizlemeyip. Çatallı davudi sesi, çocukluğumu hatırlatan gülümsemesinin ardından geldi: – Biz yaşamıyoz ki yaşlanalım yeğenim

Yorum Bırak

KAPICI SERDAR, KARISI VE KIŞ OLİMPİYATLARI

Sabah son zamanlarda hiç olmadığı kadar dinç uyandı Serdar. Kapıcı Serdar. Dün akşam gördüğü sahne gözünün önünden gitmiyordu. Yirmi sekiz numarada oturan yirmi dört yaşındaki hostes kızın asansör kapısı açıldığındaki hali unutulacak gibi değildi. Zemin kata geldiğinin farkında bile değildi kızcağız. Alarmı kurmuştu halbuki ama duymadım mı, kapattım mı noldu diye söylenerek çantasını apar topar hazırlamış, makyaj işini kırmızı ışıklara bırakıp alelacele saçını toplamış, özensiz giyinmiş atmıştı kendini asansöre. Serdar koca apartmanın çöplerini atmış ter içinde bodrum kattaki evine dönüyordu. Yirmi dokuz yaşına yeni basmış, dört senedir evliydi. Bu işi de iki sene önce bulmuştu. Yakışıklı, esmer, dalyan gibi oğlandı.…

Yorum Bırak

SYKLMLR FANZİN ÇIKTI

Sayıklamalar’ın yayına başlamasının üzerinden on üç yıl geçti. Yazıdklarımızı kağıt üzerinde görmeyi hep istedik ama o cesareti yeni bulduk demek ki. 29 Ocak itibariyle SYKLMLR Fanzin’in ilk sayısını bitirdik, çoğalttık ve bir kaç mekana bıraktık. SYKLMLR Fanzin’i bulabileceğiniz mekanları buraya tıklayarak görebilirsiniz. Bu mekanlara ulaşamayacak durumdaysanız iletişim bölümünden bize ulaşırsanız posta yoluyla da gönderebiliriz.

Yorum Bırak

ALEXANDRO DE SOUZA, ALEX YANİ

“Ben her 1 Ekim akşamı rakı içerim kardeşim. 30 senedir. Sene kaç? 2042. Tam otuz sene olmuş. Her 1 ekim akşamı bu fotoğrafı çıkarırım dolaptan, Gelirim buraya, peynirimi alırım önüme, rakımı içerim”. Önünde, eski bi topçunun, Alex’miş adı, Ordinaryüs Lefter dediği başka daha yaşlı bi futbolcunun elini öptüğü fotoğraf… Ankara’nın en eski meyhanesi Tavukçu’da bir adam Semih abi. Yaşı elli sekizmiş. Daha çalışıyor, maliye’de müfettiş. Yanlış anlama takım tutmuyor. Çok eskiden Galatasaray’ı tutmuş. “Baktım yanlış yerini tutuyomuşuz, hep güzelliği onaymış bilader, öyle olunca bıraktım, niye tutayım? Sonra futbolla da alakayı kestim. Ama çok güzel topçuydu bu oğlan. Hani biz övünürüz…

Tek Yorum

SUS

”ne güzel susuyosun suna”. suna önce duymazdan geldiyse de ona bakmaya devam ettiğimi, tepki beklediğimi anlayınca direnmedi, kafasını kitabından kaldırıp simsiyah gözleriyle gülümsedi. dizlerini göğsüne çekmiş, uzun eteğini ayaklarına kadar indirip iki ayağının da arasında kilitlemiş, aradan bir şey görünür kazara diye. odanın bir köşesinde ki en güzel köşesi. tam balkon kapısının kenarı. efil efil. dışarda da bahçe sulanıyor tıpı tıpı tıpı tıpı. suna kafasını kitaptan kaldırıp gülümsedi, keçi boku gözleriyle. bi kaç kere kırptı gözlerini. sonra eğildi geri kitabına. konuşur mu? konuşmadı tabi. susuyor. suna bir güzel susuyor. suna senin olsa altı sene osuramazsın yanında. öyle güzel susuyor.

Yorum Bırak

ALTI PATLAR BİROL

Her öğleden sonrası ganyancıda televizyon başında devrilirdi Birol abinin. Altı patlar birol abi. Yıllarını verdiği ganyan mevzuunda altılının altısını da yatırmasıyla meşhurdu. Öyle yürüdü yani namı. Lafı dinlenir adamdı. Taşak oğlanıydı da aynı zamanda. Nevi şahsına münhasır mahalle eğlencesi. Altı patlar birol abimiz net konuşurdu türlü hususta. At mı koşar baht mı birol abi? diye sorma gafletinde bulunduğumda, ”atların amına koyim yeğenim” demişti mesela. Çok uzatmazdı lafı. Evli üç çocuk babasıydı. Servis çekerdi okullara. Ekistıraya da giderdi denk geldikçe. Piknik organizasyonuydu, okul gezisiydi, şirket toplantısıydı. Ağzına içki koymazdı. Sulandırmazdı kafasını. Nassın diye sorunca, ”at gibi” derdi. Dün altılıyı tutturmuş ömrü…

Yorum Bırak

İKİ İSPANYOLCA ŞARKININ İKİNCİSİ

daha tanışalı dört gün oldu bu tuhaf adamla. Bu ülkeye ilk gelişim. Saçma sapan bir tanışmanın ardından, dört gündür beraberim. Çirozun teki. Ülkesi gibi tuhaf, dengesiz. Eğlenceli delinin teki. Ama yarın gideceğim. Bi daha da görmem herhalde. Ne o çıkıp gelir yanıma, zaten de gelmesin ne yapacak bizim oralarda, delilik; ne de benim bir daha buralara yolum düşer. Pek de güzel bakıyordu, ne yazık. Hiç böyle bakmadılar bana. Belki buralara hastır. Belki bi tek ona. Belki ikimize. İkimize hastır. Ona da hiç bakmamışlardır böyle. Ben kimseye böyle bakmadım şimdiye kadar. Bana bildiği tek ispanyolca parçayı söylüyor sevişmeye ara verdiğimizden beri.…

Yorum Bırak

İKİ İSPANYOLCA ŞARKININ BİRİNCİSİ

siyah takım elbisesi, siyah kravatı, 50’li yılların modasından kalma güneş gözlükleriyle merdiven başında dikiliyordu. güneş gözlüklerinin arkasından anlık bakışlarını seziyordum ama göz göze gelmek mümkün değildi. Doğru da değildi belki. Benden biraz kısa da olsa yeni, yakışıklı, eğlenceli sevgilim yanımdaydı. Eskisi de tam karşımda. Bin yıl geçse aynı ayakkabıyı bulur alırdı herhalde, her düğünden önce özenle parlatır, takım elbisesini temizletir, şıkır şıkır giyinir, bir beş on dakika görünür, kapıda zipposuyla bir sigara yakar, bi kaç kişiyle resmi resmi sohbet eder, sonra kaybolur giderdi. Elini biraz daha sıkı tuttum yeninin. Çaktırmadan bi kaç kez daha baktım merdivene doğru. Güzel buluyor mu…

Yorum Bırak

TAHSİN’LE BEN İÇTİK BUGÜN

Kıyıda bi masa seçtik, denize sıfır. Denizin çarşaf gibi olduğu akşam üstlerinden biriydi. Ufak bir koyun sonunda kayalıkların tam başladığı yerdeki mekana ilk kez geliyorduk. Hemen bir kaç adım yanımızdan yüz yüzelli metrelik kumsal başlıyor, karşı kayalıktaki diğer mekana kadar da hiç kimse görünmüyordu. Güneş karşı kayalıklara doğru hızla devriliyor, kumsaldaki şekillerin gölgeleri anbean bana doğru uzuyordu. Kış günü dersin ama hava sakin, dingin, esintisizdi. Sıcaklık üşütme sınırında olsa da üzerimiz sıkıydı. Yeteri kadar sigara, çakmakla masaya oturduk. Masa dört kişilikti. İki erkek olunca, bi ümit, hep dört kişilik masaya oturulur. Gece yalnız dışarı çıkarken yanına güneş gözlüğü almak gibi……

Tek Yorum

ÇEŞİT ÇEŞİT RAYİHA

“Kadir seni sevseydi iki bacağımın arasında uyumazdı dün öğlen”. Seval, Yeşim’in bu sözlerini duyunca gözlerinden ateşler çıkaracak kadar sinirlense de tek kelime etmeden, neredeyse koşarak eve döndü. Saçlarını fesleğenle kardı, iki memesinin arasına nergis yığladı. Basma elbisesinin üstten iki düğmesi açık, Kadir’in kapısına dayandı.Yüzü sinirden kıpkırmızı olmuş halde, kapıya öyle sert vuruyordu ki Kadir telaş ve korkuyla kapıya koştu. Açtım ki dağ, taş, ova, dere, tepe, tastamam bahar yığıldı üzerime. Gözlerim iki memesinin arasındaki karaltıda, öylece kalakalmışım. Üçe kadar saydı besbelli içinden. Memelerini esaslı bir seyrettirdi. Arkasından diziyle bir vurdu ki taşaklarıma… Vay anam vay ben ne ettim? “Bir daha…

Tek Yorum

MASAL – 4

o önde ben arkada, toz duman içinde bi kaç beş on zaman yürüdük. geceye kalır mıyız, uzak mı? deyince, ”ilk masalın mı?” diye sordu, gözüme sürekli kaçan tozlardan buruşmuş yüzümü kolumun arkasında tutarak evet der gibi başımı salladım. ”masal senin” dedi, sen istemeden güneş batmaz. ”batıyor ama?” diye sorunca durdu. toz, kuru otlar bi kaç saniye havada asılı kaldıktan sonra üzerime çökerken ”o zaman, sahip çık masalına” dedi. domates bahçesi koyu yeşil, kocaman yapraklı, koyu, devasa ağaçlarla çevrili uçsuz bucaksız bir alandı. ufka doğru bakınca gelincik tarlasına benziyordu. ”murlak ağacı bunlar” dedim. yürümeye başladığımızdan beri konuşmamıştık. ”bu mevsimde yaprakları insan…

Yorum Bırak