sanki hangimiz tüm kalbiyle istememiştir delirmeyi ve hangimiz çaresizce ve korkuyla çabalamadık geri dönmeyi, delirdikten sonra?
Tek YorumYazar: Koçak
Olur olmaz sözler söyler beklerdik sonra, içimizi nasıl dalgalandırdığını seyretmek için. İsyan sözleri isyanı, sevda sözleri sevdayı dalgandırsın diye. İçimizde duru bir su, sanki yaklaştıkça hasretimiz artıyordu. Aklı başından gitmiş akıp giden bir su, belirsiz bir zamana kadar sürecek, ağaçlar yaprak kokusundan usanıncaya kadar, ayva kirli sarı tütmekten bıkıncaya kadar. Bir su, gittikçe hızlanan, ne sonunu ne aktığı yolu bilmeden.
Yorum BırakVe her insan hiçliği karşısında sarsılacaktır.Bu, günün birinde öleceğini anlamasından çok kendi hamurunun hiçle yoğrulduğunu sezmesi, hiçle barışması ve hiçi sevmesiyle başlar.Kendi hiçliğini kavramış bir zihin, hiç neymiş görmek için bir hiç olduğunu bilen bir aynaya ihtiyaç duyar.
Tek Yorumümit nihayetinde bir yoksunluk halidir. ileriye yönelik bir beklenti mi yoksa geriye dönük bir hasret mi olduğu bilinmez. bildiğimiz şu an arayış içinde sızladığımızdır. bunu şunun için söylüyorum; ümide böyle bir eksiklik hissi olarak bakınca, gelecek mi geçmiş mi kaynağı diye, bir yoksunluk hali olduğunu iyice farkediyor insan. yoksunluk hissi ise bilinmeyen bir sürprizden çok, elinden kopup gitmiş, artık her nasılsa, kaybedilmiş bir parça olmaya daha yakın. sanki bir zamanlar ümit ettiğin şey senindi, birdiniz, şimdiyse senden koparmışlar.
Tek YorumEn çaresiz aşk bile bir ümittir. En çaresiz aşk bile başka türlü olabileceğini geçirir içinden.
Yorum Bırakadam düşünüyor ve günden güne fikrinde ne kadar haklı olduğunu farkediyor.her olayda, her yeni durumda haklı olduğunu bir kez daha görüyor, farkediyor ki sağlam bir temele oturmuştur fikri, sürekli olarak doğrulanıyor.bu adama ne olmuş, başına ne gelmiş, neyin eksikliği bu, ki hayali bir koltuk değneğine ihtiyaç duyuyor?
Yorum BırakKarşılıklı oturmuş konuşuyorlardı. Yıllardır da tanıyorlardı birbirlerini. Birinin aklına makarnaya bu kadar para vermenin manası olup olmadığı takılıyordu, gerçi ne yiyecekti? Diğeriyse salata yiyerek gerçekten zayıflayacağından şüphelenmeye başlamıştı. Konuştular bir vakit. Vakit geçti bir vakit. Biri konuşurken diğeri elindeki bıçağı avcunun içine sıkıca aldı çaktırmadan. Sonra kafedeki onca insanın ortasında elindeki bıçağı köküne kadar arkadaşının eline sapladı. Kırılan kemik sesi, tahta masaya vuran metal, çığlık, hayvan gibi bir bağırtı… Arkadaşını itmeye çalışırken saplanmış elini masadan kurtaramayıp masa sandalye tepetaklak yere yuvarlandı. Elinin içinde bıçağın kırıldığını farketti. Düşüncesi hızlandı. Gerçekten hızlandı. Düşündü, gerçekten düşündü. Ne yapabilirdi? Ne oluyordu? Canı yandı, gerçekten…
Yorum Bırakdost olmaya geldik, küs kalmaya değil. yük almaya geldik, yük olmaya değil. yol açmaya geldik, yol kesmeye değil. bilmeye geldik, unutmak için değil.
Yorum BırakDoymuyorsan, ihtiyacın o değildir.
Yorum BırakBaşta mütereddit ve kaybolmuşuz. Bir kumsala varmışız nihayet. Az önce yağmur yağmış. Gökte asılı su zerreleri, gökkuşağı, kara kuşlar. Nihayet. Nihayet derin bir soluk çekmişiz, meğer nasıl da kararmış dünyamız. Korku ve öfkeni bastırmakla geçen zamanlar hep yalanmış, hiç yokmuş. Sen değilmişsin meğer, bastırdığın hep başkasıymış. Yokluğun içinde sevdiklerin bi tek sana ait olan, sen olan. Ve ne garip, kibirden kurtulunca ancak sevgiden ibaret olduğunu görmen, sevgiden ibaret olman, teslim olman. Nihayet bu yağmur sonrası kumsala ermişiz, bir rahatlık. Edeb, her yerde olan güzelliği kendimize ayırdığımız kısımmış, ses verip de ışır gibi, sessizlikten içeri.
Tek YorumPaslanmış bir annedir bu kuytu inşaat.Birbirini zehirleyen ve kustuklarıyla besleyen, zehirli bir yarasa kardeşliği yaşar burada.Nemli ve karanlık köşelerde variller, yerlerde çiviler, henüz çerçevesi takılmamış, sıvasız tuğla pencereden dünyaya bakmak, karanlık bir mağarada baş aşağı tutunmuş yarasalar gibi zamana asılmış, boşvermiş.İnşaat bir bataklık gibi çeker çocuğu, zamanı ve her şeyi yavaşlatarak, dünyadan beklentilerini eksilterek.Sanki inşaatın çocukları bilirler, bu durgunluk bozulmak zorundadır, hayatları sarsılacaktır.İnşaat köşelerinde bilmem nedir çeken bizi, bazen tinerci bir çocuk, bazen uslu bir öğrenci, bazen bir şeker için bile kandırıldığımız söylenir.Kocaman, karanlık ve yarın içinde mutlu aileler yaşaması umud edilen bu boş, çakıl ve çimento yığılmış uğuldayan koridorlarıyla,…
Yorum BırakKaranlık kumaşını sessizliğin kesiyorsun, küçük karanlık adamlar biçip sokaklara salarak. Acıyla geziyor adamcıklar, insan olamamışlığın yoğun hüznü, sahibine aşık bir kedinin insan olmayı hüzünle dilemesi gibi. Sokaklarda yürüyor karanlık adamcıklar, biranelerin, hastanelerin, mezarların önünde tükürüp hırsla, insan olmayı dileyerek. Küçük karanlık adamlar insan olmak nedir tam kestiremeseler de özeniyorlar. En çok da güzel bir kızın beline sarılmış bir erkek gördüklerinde insan olmayı diliyorlar. İşte böyle garip bir pinokyo öyküsü. Hüzünlü bir masalın en hüzünlü yanı nedir? Masalın bitmesidir. Masal biter ve hayatın gerçek aydınlığı sizi içine çektikçe o masalın bütün kahramanları birer birer ölmeye başlar. Özlersiniz. Belki karlar ülkesindeydiniz… Erir……
Yorum BırakSessizliği bölerek, keserek, elinizde altın bir makasla şekilden şekile parçalayabilirsiniz. Sessizlik güçlü bir akım halinde her yerdedir, bol bulunur, ücretsizdir. Sessizlik toprak gibidir, her yerde, sıradan, değersiz ve çok değerli. Sanki asıl sorun nasıl karşı koyduğunuzdur, sessizliği nasıl böldüğünüz müziktir, uzun kara kadife bir kumaşı keser gibi notalara basar Satie. Sessizlik her yerde her an bekler. Vakti gelince her şeyi ezmek için bekler. Müzik onun üstünde yükselse de bir anda yutup yok eder. Satie’nin notaları rahatlıkla ard arda sıralanır. Her biri için düşünülmüştür, her biri ölçülüp biçilmiştir, ne kadar kendiliğinden görünse de. Hayatlarımız da müziğe benzer, önü ve arkası sessizliktir.…
Yorum Bırak