İçeriğe geç →

Yağmurlu Hikâye

Hasan, dedim yağmur var etfaiye suyu gibi, hiç çıkma, kal burada. Gece on bir mi, on iki mi neyse artık. Ben onu dedikten sonra tamam gibisine kafayı salladı. Ben de kalktım mutfağa gittim rakıları tazelemeye. Elimi buzdolabına attım, çat dış kapının sesi geldi. Lan hayırdır filan, seslendim bir iki Hasan, Hasan, adam bastı gitti. İyi dedim, ne diyim. Kendime rakıyı koydum, ekmek kestim, bi’ kase yoğurt aldım geçtim geri salona. Neşet açtım bi’ tane güzelinden. Bir Neşet, ardına bi tane daha, bi tane daha… Aradan yarım saat geçti kapı çaldı. Hayırdır inşallah diye mırıldanarak kalktım, gittim açtım, gelmiş bizimki. Elinde bi poşet, sırılsıklam olmuş. Naptın dedim?  Pijamaları aldım geldim, dedi kâmil.

Hasan salak mı? Hasan salak değildir muhtemelen. Ama derdi her ne idiyse onu açık etmek yerine salak görünmeyi tercih etmiştir. Sadece yağmurda ıslanmak istemiş de olabilir, adam vurmuş da olabilir. Bilemez de değilsin, kurcalasan belki çözersin Hasan’ı ama sana da o noktada salak lazımsa kurcalamazsın. Yalnız, hikayedeki esas Hasan sen olduğunda ve Hasan’ın bundan haberi olmadığında güzel filim olur.

Gitmişken de sarma getirdim. Evvelsi gün sen annenin sarmasını ballandıra ballandıra anlatınca canım çekti. Bahsedince, yengen de sağolsun bugün yapmış. Çıkmadan evvel aklımdaydı, unutmuşum sonra. Anneninki gibi olmaz tabi de tam dediğin gibi… Etli.

Ben o sarmayı buraya getirtirim Hasan. Bir haftadır oya gibi işliyorum ben o sarmayı.

Kategori: DÜZ YAZILAR

Yorumlar

Yorum Yap >>