İçeriğe geç →

Şimdi hep beraber!

Elinde bira, soliste gözlerini dikmiş ama gözleri kapalı. Dudaklarında “bu gece nasıl da benimsin, ne de güzel benimsin” dercesine alaycı bir gülümseme. Dalgalı sarı saçları yapılı, başı hafif sağa eğik. Solist söze girince ağzı aralanıp, dişlerinin arasından dilinin ucu gözüküyor. Gülümsemesi genişliyor Edirne’den Ardahan’a. Dilini alt dudağında hızlıca gezdirip içeri alırken alt dudağını ısırıyor. Gençler çok film izliyor. Belli belirsiz kırdığı dizinin üzerine doğru esneyip geri geliyor ritimle birlikte. Biz kenarda izliyoruz.

Anıl var, Seval, Engin. 162 promil ergeniz… İlk sigaramı içtiğim gece. Yirmi bir yıl olmuş. Eksiksiz 21 yıl olmuş. Eski Camel’ını içerdik Engin’in. O geceden bir hafta sonra ondan borç alıp elektro gitar almıştım. Gitar hala duruyor. Engin kalp krizinden öldü. Anıl’la Seval o gece sevişmişlerdi yan odada. Bir süre sonra ayrıldılar. Anıl’ı bir daha hiç görmedim. Seval evlendi çocuk doğurdu, boşandı. Oğlu sekiz yaşında. Akşam üzeri konuştuk. İyiyim filan dedik birbirimize. Şimdi söylemenin sırası değil gerçi ama bi altı ay kadar birlikte olmuştuk geçmişte. Daha daha nasılsın? Bir daha iyiyim dedik birbirimize. Görüşelim mutlaka da dedik. Birbirimize müthiş yalanlar söyledik o altı ay. Oğlun ne yakışıklı olmuş Seval, maşallah. Evet. O geceden konu açayım dedim. Önce hatırlamıyormuş gibi yaptı ama ben gereksiz detaylara girince kaçamayacağını anlayıp bir süre benimle gezdi içinde. En sonunda, “ya dedi sen bilmiyorsun, ben o solist çocukla da çıktım. Bir hafta filan sürdü”. Şaşırdım tabii. Hadi ya dedim, ah hah. Ne zaman diye sordum, yüksek lisansa başladığım haftaydı dedi. Bi’şeyler bi’şeyler daha anlattı. Üzerine biraz daha konuştuk, sonra görüşürüz, hadi iyi akşamlar, kendine iyi bak, bay, hadi iyi geceler, olduuu hadi.

O değil de bardaki o kız mutlu mudur şimdi? Ne yapıyordur? Instagram fenomeni falan mıdır? Veya ne bileyim psikiyatrist, hakim, banka müfettişi, hostes? N’olmuştur yani? Hala o kadar neşeli midir? Neşelidir di mi? Neşelidir, sen telaşlanma.

Dur bak şimdi siktiret edebiyatı, aklıma bi hikaye geldi onu anlatayım sana. Hikaye dediğime bakma, yaşanmış. Bizzat ben yaşadım.

Neyse seneler önce bi gün evde oturuyorum sigaramı içiyorum keyifli keyifli; telefon geldi, bizim Fevzi aradı. Naber, napıyosun filan. Gel dedi, bilmem ne barında oturuyoruz. Gırgır şamata, güzel. Sen de katıl. Dedim ya benim dalgam iyi bakın siz keyfinize. Yok illa gel. İyi dedim atladım gittim. Kapıda aradım bunları, arka bahçedeyiz dediler. Tık girdim kapıdan. Arka bahçenin kapısına yaklaşınca gördüm bunları. Kapıya paralel uzanan bi masa yapmışlar uzun. Belki on beş kişi var. Tam kapının önünde de, masanın ortasına denk gelen bi boş sandalye var. Geri kalan her yer dolu. Ben de fişek gibiyim o zaman, deri ceket, saçlar uzun, sakallar makallar. O sandalyenin tam karşısında, yani masanın öbür tarafında da bi kız oturuyor. Ben kapıdan bahçeye çıktım, kız kafasını kaldırdı, göz göze geldik.

Kimseye merhaba demeden sandalyeyi çektim oturdum. Kız bana bakıyor hâlâ. Dedim ben Murat. Fevziler bakıyor böyle. Neyse içildi, sohbetler edildi, kahkahalar atıldı. Sonunda gece bu kızın evine gidildi cümbür cemaat. Herkes uyuyunca biz yalnız kaldık. Kız dedi ki benim erkek arkadaşım var. Duvarın önündeyiz ama. O sırtını dayamış ben tam karşısındayım aramız on üç santim. Bi’şey yapmadık. Ertesi gün teşekkür etti. Aradan bir iki hafta geçti. Ama biz arkadaş olduk yani. Arada ona gidiyorum. Film seyrediyoruz, sohbet ediyoruz. Kafası da kırıktı biraz eğlenceli bi tipti. Biraz sıkıntıları vardı da şimdi onları anlatmayayım. Sonra bi gün çağırdı bu beni. Atladım gittim. Fight Club izledik hiç unutmuyorum. Filmin ortalarında bi yerde dedi ki ben sevgilimden ayrıldım. Ya böyle bi’şey yok. Ortalık elli altı. Sehpa mehpa kırıldı amına koyim. Halı bi yerde, koltuk alakasız almış başını gidiyor. Televizyonda film. Sonra bi daha görmedim ben bu kızı. Kayboldu. Yok. Uçtu.

Aradan yedi sekiz sene geçti. Bi gün yolum Ankara’ya düştü. Tek başımayım, yılbaşına da iki gün filan var. Kar yağıyor lapa lapa. Çarşamba günü, hiç unutmuyorum. Ankara’da da çok güzel yağar meret. Tunus caddesinde yürüyorum. Gece saat on bir. Bira içecek yer arıyorum, her yer kapalı. Kar kış kıyamet. Yılbaşına da iki gün var kimse çıkmamış tabi çarşamba akşamı. Neyse kardeşim bi yer gördüm içeride ışık yanıyor, kapının camı buğulanmış. İçerisi gözükmüyor. Girdim. İçeride iki kişi. Barın önündeki masaya oturmuş bira içiyorlar. Işık loş, mekan salaş. İki sakallı genç… Açık mısınız dedim, değiliz ama gel abi dedi biri. Dedim vallahi bira içecek yer arıyorum. Masalarına buyur ettiler. Oturdum iki-üç saat. Laf lafı açtı, laf lafı açtı. Kadınlardan bahsedildi. Biri bir anısını anlattı, diğeri başka bir anısını. Ben de bu Fight Club hikayesini anlattım. Dedim hemen şuradaydı evi de. Şöyle şöyle rahatsızlıkları vardı filan. Elemanlardan biri hassiktir dedi başladı gülmeye. N’oldu dedim. Dedi o ayrıldığı sevgilisi benim. “Hiç anlam verememiştim o zaman. Bir hafta ayrı kaldık. Sonra geri döndü. Bir kaç sene daha birlikte olduk” dedi. O bir hafta kafasında neler kurduğunu anlattı. Nerede hata yaptım diye gece gündüz düşünmüş. Neyi yanlış yaptım, nerede kırdım veya üzdüm diye düşündüm durdum dedi. Baya sevmiş çocuk. Mesele aslında ne kadar basitmiş dedi. Adamın anısının içine ettik iyi mi. Solistten geldi aklıma. Veya hayatındaki kayıp bir yedi günü aydınlattık adamın ne bileyim. Neresinden baktığına göre değişir. İyi tarafından bakmak lazım.

Seval yüksek lisansa başladığında benimle birlikteydi. Vay aman.

Kategori: DÜZ YAZILAR

Yorumlar

Yorum Yap >>