İçeriğe geç →

Series: An

An – 47

bu narin yapraklar mı yardı ağacın kara kuru kabuğunu? gövdenin içinde açan ölür. çıkmak için sabretmek gerek. ağaç mı? sabrediyor o da. bin kere delinse sırtı, suyunu esirgemiyor. çiçek açsın da… yarası genç bir kız kadar güzel olduktan sonra varsın inceden sızlasın dalları.

Yorum Bırak

An – 48

Bozkırda gidiyor tren, güney ekspresi. Gökte yarım ay, dipsiz gece, toprak katı, dikenli çalılar sert, dikenlerin üstünde çiğ. Ay toprağın ve dikenlerin üstünde parlıyor. Tek bir ağaç yok mu bu ovada? Gümüş bir tepsi ufka uzanan. Bozkırda gidiyor tren. İlerledikçe küçülüp oyuncak kadar kalıyor. Kara kuru bir amca, Bir deri bir kemik, yollara alışkın. İnsan dediğin nelere alışmıyor. Yaslamış başını cama, yüzü ay ışığında parlıyor. Tak tak tak tak tak tak, sivaslıyım diyor, ayva yer misin?

Yorum Bırak

An – 49

Aslında efendi çocuktur nazım. Hır gür sevmez, kavga çıksın istemez. Para pul sahibi oldu, selamı eksik etmez. Fenerde amigo, Saracoğlu’na iki eks atmadan girmez. Arkasında tempo tutan 50 bin kişi… Zıplar zıplar, başlar sevgiden ağlamaya. Bir süre sonra maç kalmaz, goller hikaye. Mahşeri bir kalabalığa bakıp başlar o günü düşünmeye. İnsanların bölük bölük saf tuttuğu.

Yorum Bırak

An – 50

geceydi. kuru soğuk, aşık ve sarhoş, eve dönecek derman yoktu dizlerinde. buz gibi kaldırıma oturup kaldı. tek bir ışık yanmayan karanlık bir sokak… bağırmak geldi içinden, uyumayın, karanlıkta sevişmeyin. korktu ama sesini çıkarmaya, sustu. sürünerek duvara doğru çekti kendini, yasladı sırtını, derin nefes alıp verirken bir ses duydu yanı başında. gözlerini kısıp baktı. gözleri karanlığa alıştıkça bir lağım faresi belirdi, kasılıp kusuyordu hayvan, ağzı beyaz köpürmüş. döndü çırpındı, sonra durup kendini izleyen insana baktı bir çift ufacık göz. o haliyle titreyerek geri kaçmaya çalıştı, seyriyip yay gibi atan kaslar doğru dürüst hareket etmesine izin vermedi ama. çok uğraşmadı bıraktı kendini…

Yorum Bırak