İçeriğe geç →

SYKLMLR Yazılar

BİR KEDİ GELDİ YANIMIZA

Yağmur güzeldi. Kaçıp sığındık bir ağacın altına. Yaprakları korudu bizi. Kestane ağacı güzeldi. Yaprakları iri bir adamın çocuğunu şevkatle okşayan elleri. Bir kedi geldi yanımıza. Yeşil. Yeşil kedi olur mu? Yeşildi, çağla yeşili. Önce sırnaştı sonra hapşırdı. Yeşil kediler baharda hapşırır.

Yorum Bırak

CENAZE

Kocasının cenazesini anlatıyordu yaşlı kadın: “Bütün uzun çarşı hayran kaldı” Uzun çarşı küçük bir kasabanın kısa bir sokağıdır. Esnafın toplandığı yer. Kocası kırk yıl boyunca burda dükkan işletmiş bir esnaftı. Uzun çarşı esnafının düşüncesi kadın için ne kadar önemli olmalıydı ki ölüm karşısında bile bir rahatlama vesilesi olabiliyordu. Hayatı boyunca kimler konuştu bu kadının vicdanında? Akrabaları, komşuları, bir yığın insan. Gün gelir bir “ulular meclisi” kurulur içimizde. Yaptıklarımızdan yargılar bizi. Eşiyle geçirdiği koca bir hayatın hesapları dökülüverir. Hepimizin içinde bir ulular meclisi vardır. Katılımcılar değişir. Lise aşkın, baban, bir arkadaş. Gün gelir içinde toplanırlar. Göz göze gelmekten korkarsın. Televizyona çıkarılan…

Yorum Bırak

AYRINTI

Biten ve başlayan aşklar… Fotoğraf negatifinin yan yana iki karesi, telefon faturası ayrıntısının yan yana iki satırı.

Yorum Bırak

YAĞMURU ANLATABİLİRİM SANA

Yağmuru anlatabilirim sana. Yağmur üstüne şiirler yazabilirim. Bir damla olup ıslatmaz saçlarını. Rüzgardan bahsetsem ne çıkar, serinletmez seni. Bir sulama borusundan sızan su. Yer altına inip fışkırıyor yüzeye. Buharlaşıp bulut oluyor. Sulanacak tarlaya yağmur olup düşüyor. Başakları ıslatan yağmuru severim en çok. Fakat sana bir sır vereyim. Sulama sistemleri olmasa o çok sevdiğin kediler bile açlıktan ölürdü. Yağmur bir ülkeyi beslemeye yetmez. Yeraltı suları? Onlar hayal kurmak için. Yemekten sonra.

Yorum Bırak

BİR DEPREM OLUR YIKILIR KURDUĞUN ŞEHİRLER

Göçebe tatar ve türkmenlerden kurulurdu “baldırı çıplaklar birliği”. Çoğu zaman üstlerini örtecek iki parça giysileri dahi olmazmış baldırı çıplakların. Savaşta öldürdükleri düşmanın silahları, elbiseleri onların olur; fethedilen kentten ganimet ve evlenecek bir de kâfir kadın verilir. Avrupalı ordular en önde zırhlı askerler bulundururmuş. Bizimkiler ilk önce baldırı çıplakları yollar. Silahsız, zırhsız, tüy gibi hafif adamlar. Zırhlı askerler onlarla uğraşırken yorulur. Yeterince yorulduklarına karar verilince gerçek askerler meydana sürülür. Bu silahsız birlikler şovalyeler tarafından doğrandıklarını farkedince geriye kaçarmış hep. Bunun için hazır bekleyen osmanlı okçuları kendi askerlerini oka tutmaya başlar, baldırı çıplaklar geri dönerlerse yaşam umudu olmadığını farkeder, bir umut geri…

Yorum Bırak

BİR ÇİLEK KURBAN ET

Ölü tazının bedenini kaplayan kurtçuklar Yavruları asılıyor memelere süt için Leş kokusu siniyor bedenime Bir dışkı yığını İçimde sineklerin uçuştuğunu duyuyorum. Ağzımı açıyorum İçinde uğulduyor sinekler Bokla doldurulmuş olduğum anlaşılmasın Susuyorum Bir av malzemeleri dükkanında, doldurulmuş baykuş Toz ve küf kokmayı bir de çocukları korkutmayı bilirsin Sen öt şimdi, dursun zamanın sarkacı Dondurulmuş bir gece vakti gibi doldurulmuş ay ışığı gibi ölü zamanlardan sıyrılıp gelen ormanın zehirli meyveleri Yaklaşma sakın Fısıltılar, beyninin içine yürüyen kocaman yalımlı gözlerden. Av eşyaları satan dükkanın yaşlı ölüsü! Hayat akar anlaman için Çabalamadan sadece bırak kendini ırmağın akıntısına Ve kara dallar ve vurulmuş bir patika…

Yorum Bırak

BİR SIZI AŞK MIDIR?

Yıllar sonra senden geriye ne kaldı bana? Bir sızı hepsi. Bir sızı aşk mıdır? Bilmiyorum. Aslında senin hakkında ne düşüneceğimi hiç bilemiyorum. Kirpiklerinde sakladığın hüzne vurulduğum kız. Uzun sarışın bedenin o günden sonra aylarca aklımdan çıkmadı. Kasıklarımda ürpermelerle uyandım gecelerce. Yastıkları dişledim. Şehvet ve gurur o yaşta bir çocuğun kaldıramayacağı kadar yoğundu beynimde. Senden sonra önüme gelenle de yattım. Sen benim her şeyimi o gün alıp gittin, tek bir soruda. Sınıfta bir siz bir de biz vardık. Siz şehrin en zengin mahallesinin en başarılı ilkokulundandınız. Biz nasıl olmuşsa kazanıp andolu lisesine gelmiş olanlar. Okulun ilk gününden itibaren ayrı birer gruptuk.…

Yorum Bırak

KADINLAR

Bir çocuğun gülümseyen yüzü. Dalıp gitmiş. Bir kültür merkezinin açılışına denk gelince içeri girdim. Öyle ışıltılıydı sokaktan gelen geçen ne oluyor diyip içeri giriyordu. Kapıdan girince tam ortaya yerleştirilmiş bir oda müziği orkestrası melodik, neşeli bir şey çalıyordu. İşte orada küçük bir kız çocuğu elinde selpakları dalıp gitmişti keman çalan kıza. Kemana mı bakıyordu, uzun sarı saçlarına mı bilemiyorum. Sanki bir düş görüyordu. Öyle hiç kıpırdamadan, yüzünde bir gülümseme. İçim burkuldu. Hiç bir zaman keman çalamayacağını düşündüm. Yoksul ve kadın olacaktı gelecekte. Memeleri diri, kalçaları sıkı, boyu yeterince uzun olursa bir gün belki televolede çıkardı. Ya da zengin bir koca…

Yorum Bırak

İNSANLIK

İyice içmiştim. Gözlerim garsona takıldı. Masada oturan mini etekli kadının aralanmış bacaklarına bakıyordu. Bakmaktan çok dalmıştı. Aklıma ortaokul sıralarındaki halim geldi. Kızların bacakları ne gizemli bir vaaddi. İçtikçe uzay zamanın içime yığıldığını hissediyordum. Binlerce yıldır yaşayan milyar ayaklı, milyar kollu bir yaratık olduğumuzu hissettim. Açlıktan ölen, savaşan, sevişen, düzen ve düzülen bir tek varlıktı sanki. İçtikçe eriyordum. Tek başıma ben hiç bir şey ifade etmiyordum. Bardaki garson bir kapı açmıştı o anda. Diğer insanlara akıyordum. İnsanın evrensel bir bütün olduğunu düşündüm. Binlerce yıl yaşanan ne varsa birikiyordu yeni doğmuş çocuğun üstüne. Yeni doğmuş değildi hiç bir bebek. Bir ağacın son…

Yorum Bırak

DALGALI

Kırılan şeyleri istediğin kadar onar, eskisi gibi olmadığı aşikâr… Her şeyi geriye sarıp silsek oraları. Üzerine dalga sesi kaydetsek.

Yorum Bırak

DENGE

Kiminin mutluluğu kiminin derdi… Çünkü iki kefesi var terazinin.

Yorum Bırak

DAĞ

Musa denizi yaracaktı ki bu dağ buradaydı. Sezar imparator olduğunu ilan ediyordu, bu dağ buradaydı. İsa çarmıha gerilirken bu dağ böyle bekliyordu. Fatih kardeş kanıyla abdest aldı, karacaoğlan türkü söyledi bu dağın etekleri karlıydı. Bak şimdi yeşermiş. Bu dağ yerinde hala. Zirvesine çıksan, yol yapıp üstünden geçsen onu yenemezsin. O senden sonra da bu ovayı izleyecek. Diz çök önünde. Saygıyla dinle rüzgarları. Uzat ellerin dokunsun bulutlara. Sen bu dağı yenemezsin. Onu ancak severek seni ezmesinin önüne geçebilirsin.

Yorum Bırak

TERAZİ

Ankara’da bitmek tükenmek bilmeyen nemli, soğuk bir esinti. Kırkikindi yağmurları diyorlardı sanırım. Kimbilir her şey bu yağmurlara göre işlemektedir iç anadolu tarlalarında. Kiminin mutluluğu kiminin içini karartıyor her zaman olduğu gibi. Yağmur duasına çıkarken birileri, biz nemli esintinin bitiş gününün yaklaşmasını diliyoruz doğadan. Sinüzitimiz var çünkü. Kiminin mutluluğu kiminin… Çünkü iki kefesi var terazinin.

Yorum Bırak

ŞAKŞAK İBO

Rüzgarla uçusan bir kağıt mendilin ardından caddenin ortasına atlayıvermişti. Bir anda trafik tıkandı. Mendili yakaladı, cebine attı. Mutluydu. Şakşak İbo. Mahallenin delisi. Sürekli el çırparak gezdigi için Şakşak İbo derler. Yaşlanmaya başladı artık, saçları ağardı. Küçükken etrafinda çemberler çizer el çırpardık ”Şakşaak İbo Şakşaaak İbo”. Ağzı köpürür bizi kovalamaya başlardı. Kaçıp apartman kapısını kapayıverirdik. Gelip çılgınca kapının camlarını yumruklar, bazen çatlatır, yabanıl çığlıklar atıp giderdi. Apartmanda bir de Bilgün Abla vardı. Bu deliye çok iyi davranırdı. Abla dediğime bakmayın o zamanlar otuzlarındaydı. O kadar güzel bir kadındı ki kimsenin dili teyze demeye varmazdı. Uzun dalgalı saçları, askılı elbiseleriyle sokaktan geçerken…

Yorum Bırak

BİZ HİÇ KANAT ÇIRPMADIK

Yağmur başlamıştı Beklemiyorduk Güneşli sabahın görkeminden gözlerimiz kamaşmış Çatıda güvercinler guruldadı sonra Sokulmuş birbirine ılık bir sürü Yağmur yağmaz odalara Birbirimize hiç sığınmamıştık Yüreklerinin atımını dinledik sakin ve yavaş Ellerimizde korku dolu çarptığını hatırladık Ellerimizden utandık Bahar gelmişti Beklemiyorduk Şaşırdığımıza utandık Havalanan kanatlarını dinledik sürünün Biz hiç kanat çırpmadık.

Yorum Bırak