İçeriğe geç →

Dügane-15

Sorumluluk rüyalarda başlar’ diyor Yeats bir şiirinde.

O gece bir rüya gördüm. Daha doğrusu aynı rüyayı yeniden (yeniden ama yeniden) gördüm.

Eski karımla boşanma kararı almıştık. Daha doğrusu boşanmak isteyen bendim. O doğmayan kızımız Öykü Nar’a hamileydi. Ben hayattan düşmüştüm. Karımı seviyordum ama hayatı sevmiyordum. Hiçbir şey… Hiç. (Hayır Hiç!) O zaman ne düşünüyordum, düşünüyor muydum bugün bile hatırlamıyorum. Hala aynı yatakta yanyana yatıyorduk. Arkası dönük vaziyette usul usul karnını okşayıp “ üzülme sen bebeğim babamızın biraz kafası karışık, geçecek her şey, düzelecek” diyerek ağlıyordu sessizce. Her gece.

Elim karnındaydı.

Geçmedi.

Sabah 10 gibi uyandık. Neptün Hanım ekşi mayalı ekmekle kahvaltı hazırladı. Kahvelermizi de içtikten sonra şaraplarımızı yüklenip vedalaşıp ayrıldık. Tekneye döndük.

Hatırladım; beş gün önce doğumgünümdü.

Evet.

Meliha’dan çalışmamak için izin istedim. Teknenin kıç tarafına geçip Wittensgein el yazmalarını açtım. Okumaya dalmışken aşçımız bana bir paket getirdi. “Kurye bir çocuk sabahleyin bıraktı, kimden olduğunu söylemedi” dedi. Şaşırmadım. Paketi açtım. Boktan bir karton kutuya konmuş Montblanc’in bonheur nuit serisinden altın uç bir dolmakalem. Ve 8 x 12,5 cm ebadında bir kağıt parçasına siyah-mavi mürekkeple yazılmış bir not: “Doğumgünün kutlu olsun. Tisan Adası. Ö.” Kalemin mürekkep haznesine baktım. Doluydu. Ucunu incelediğimde de su yolunda mürekkep vardı. Mavi-siyah. Bana hediye olarak gönderdiği dolmakalemle yazmıştı notu. Mürekkep kuruduğu için kalemi tıkamış. Temizlense bile hiç bir zaman eskisi gibi yazmayacak. Bile bile ağzına sıçmıştı kalemin. Kalemi denize attım. Eşyalarımı topladım.
Meliha’yı kızların kamarasında buldum. Odaya daldığımda sarılmaşlardı. Sarılmak ne güzeldi. Ayrılacağımı söyledim. Küfr etti. Kadınlardan en yaşlı olanının yanağından öpüp ayrıldım. Göcek’e geri geldim araç kiralayıp. Dayı’dan aldığım honda goldwing’i bıraktığım yerde buldum. Tisan Adası’na doğru yola koyuldum.

Gece çöktü. Düzlükte ilk bulduğum tarlaya dalıp çadır kurdum. Ateş yaktım. Kahve pişirdim. Beş gün önce doğumgünümdü.

çalıyordu yıldızlara bakıp üflerken.

Unuttuklarımı hatırlamasam, yaşadıklarımı da unutsam dileği tutarken…Midem’ler nasıl bulanıyor; Öykü’leri-ben- doğuruyor, Öykü’leri ben biçiyorken…

Kategori: DÜZ YAZILAR

Yorumlar

Yorum Yap >>