İçeriğe geç →

dirsek teması aralığında -3

Şimdi anlat…dedim,

“Yediğin dayağın en yakışıklısı!”

Ekimdi, kasımdı, yağmur vardı.

  • Hangisini?
  • Seni haşat edip on beş gün hastanede yatırdıklarını.

Rakısından  kallavi bir yudum alıp başladı:

  • O malum okulla kavgalı olduğumuz zamanlardı. Biz onları Kadıköy’e sokmuyorduk, onlar bizi Beşiktaş’a. Serseri günlerdi. Nekâhat nedir kimse bilmiyordu. Aslında bir şey söyleyeyim mi balım, hiç kimse o zaman hiçbir şey bilmiyordu. Asıl olaydan  bir hafta kadar önce Babi  ile volta atarken Serasker’de  bunlardan iki kişiye rastladık. Hemen bir arkadaki kuytuya çektik çocukları. Üç beş sorgu sual… Anladık ki bunlar  ana kuzuları. Şaşkın ördek yavruları gibi atmışlar kendilerini bizim muhite.
  • Dövdünüz mü çocukları?

  • Dövdük ama senin düşündüğün gibi değil.

  • Siktir lan! Benim düşündüğüm gibi değilmiş… Kadıköy’de iki tane karşılı bebe. Dövmeyip emzirdiniz mi veledleri?

  • Dinle lan bi! Turp sıkma muhabbete. Rakı yok mu?

  • Rakıları tazelemeye giderken Teke de çamaşır sobasını meşe odunları ile besledi.

    Rakıları koydum. Buzla sarhoş ettim. İki dirhem salatalık soydum.

    Domatesleri acun doğradım. Beklemeye aldım.

    Döndüğümde köz kırıyordu..

    -Bunun közünde pişecek ete doyamayacaksın bak.

    -En son çocukları dövmüştünüz. Devam et.

    -Baktık çocuklar ana kuzusu. Dayak atmak olmazdı. Öyle ellerini kollarını sallaya sallaya gitmelerine de izin veremezdik..

    -Eee, yani.

    -Bire bire çağırdık. Kim kimi döverse dedim. Mecbur kabul ettiler. Birini ben aldım diğerini Babi. Yazık oldu,  biraz hırpaladık. Sonra çocukları vapur iskelesine kadar götürdük. Babi, büfeden sandviç ile iki muzlu süt aldı bunlara. Bir paket sigara, bir de o biçim dergi.  Jetonlarını da atıp turnikeden geçince  dedim ki;  “O Piç Sami’ye söyleyin sıkıyorsa gelsin Kadıköy’e, gelmezse eninde sonunda bulurum ben onu.”

    -Piç bunların ağabeyi değil miydi?

    -Evet, evet..  Piçti miçti ama çevresinde kendince de bir raconu vardı. Bebeler selamımı iletmiş. Bu piç de içerlemiş tabi buna. Yanına çakallarını alıp Kadıköy’de pusuya yatmışlar.  Birkaç gün beklemişler yalnız kıstırmak için.

    Sustu. Kazanda bir meşe odunu köz oldu düştü, dağıldı.

    Teke anımsadı, dağıldı.

    İnce ince kaşıdı sustalı yerlerini..

    Ekimdi, kasımdı. İllaki  yağmur vardı.

     

    Kategori: DÜZ YAZILAR

    Yorumlar

    Yorum Yap >>