İçeriğe geç →

Yazar: Ömür F.

EŞİTTİR; REPLAY

-nasıl güzel öldürdük birbirimizi. -ölüm varsa yaşam da vardır ama.. -başka yaşamlar;  bizim ölü olduğumuz yaşamlar olacak. – o zaman neden öldük biz?? >> pink floyd / empty spaces / 3’15” …çalıyordu \”yaşadıklarımız öldürdüklerimiz\” ken ve aslında boşluklar hiç yokken.

Tek Yorum

EŞİTTİR; BİR GÜN

– yaptığınız elle tutulur bir şey yok. referansınız bile. sizi işe alacağımızı nasıl düşünürsünüz? dedi, ak saçlı. -düşünmüyorum. siz de zaten bilemezsiniz, dedi adam. ayakta duran kara saçlı, oturan ak saçlının kulağına eğilip bir şeyler söyledi. -tamam, dedi ak saçlı. sizi alıyoruz. 30 gün deneme süreniz var. kendinizi göstereceğinizi umuyoruz. adam bi şey demedi. 2.gün: kara saçlı geldi; adam uyuyordu. 3.gün: ak saçlı geldi; adam  tavana bakıp düşünüyordu. 5.gün: kara saçlı geldi; adam şirket sözleşmelerinin üstüne resim çiziyordu. 7.gün: kara saçlı bir daha geldi; adam resim çizdiği şirket sözleşmelerini uçak yapıyordu. 11.gün: kara saçlı yine geldi; adam resim çizip uçak yaptığı şirket sözleşmelerini buruşturup buruşturup…

Tek Yorum

(DÜN) BARA GELEN MAVİ KAZAKLI ADAM

beğenici, aralık ayında bir gün, mesai sonrası şarap içmek için -her zaman gittiği- cafe-barımsı yere girdiğinde barda iki masa doluydu yalnızca. içerisi yemek-sidik-sigara dumanı kokuyordu. ışık sadece pencere kenarındaki masaları aydınlatıyordu. diğer masalar alacakaranlık… pencere kenarındaki masada oturan kızla oğlan susmuş önlerine bakıyorlardı. diğer masadaki iki tane oğlan çocukları ise -yeni geldikleri belli- menüyü inceliyorlardı. beğenici de oğlan çocuklarının oturduğu yerin yakınlarında bir yere oturdu. koltuğa yayıldı, kravatını çıkardı, çocuklara kulak kesti. çocuklar kırmızı şarap içecekler, türü konusunda karar veremiyorlardı. ne yiyeceklerini bilse… lafa girişecekti… vazgeçti… garsona bir şişe “emir” yanına da tuzlu fıstık söyledi. üçüncü kadehin sonuna doğru masalar…

Yorum Bırak

DÜN JUDE’A ÖĞRETİLEN

– karıştın… dolayısıyla karıştıkça hem karıştın hem de karıştırdın. şimdi de çözülmeden mütevellit kırışıyorsun. – … – hayatın, durumların, eylemlerin ve kişilerin hatta, toplamlardan ibaret olduğunu unutuyorsun. iki içinde bir ve bir’i taşır. topla(n)madan çıkaramazsın. – ya? – ya sıfıra denk düşersin ya da işte böyle zaten kendi dinamikleri içinde durağan yani “0” durumundan çıkmaya çabaladığın için eksi… etkisizden çıkarsan eksilirsin. – neredeyim o zaman ben?? – her zaman olduğun yerde. burada değilsen hiç bir yerde! >> Mercan Dede / Engewal / 5’03” çalıyordu… çözüldükçe eksilirken…

Tek Yorum

EŞİTTİR; FERMATIN SON TEOREMİ

Nedir: Yolumu yönüm belirleyecek, demişti. Yolundaki ilk yerde kaldı; yolunu da yönünü de kaybetti. Yolundaki ilk yer onun son yönü oldu. Yönümü yolum belirleyecek, diye geçirmiştim ben de içimden. Yola çıkarken yönüm net olmadığından ilk yerde yolumu, dolayısıyla yönümü şaşırdım. Bunun için her “yer” benim için iki yol arasında bir yön oldu. Şimdi “yerde” ise, yoldayım demektir bu. Bir önemi yok aslında yola beraber çıkmamışken…

Tek Yorum

EŞİTTİR; ODALIK

Ankara’nın en bildik meyhanelerinin birinde demleniyorduk. Üç kişiydik sanırım. Masada o akşam tanıştığım berikinin arkadaşı yeni evlenmiş, parasızlıktan gelinin ailesinin evine yerleşmişler -sorarsan geçiciymiş- iç güveysiliğin zorluğunu anlatıp duruyordu masaya oturduğundan beri. Berikinin kim olduğunu hatırlamıyorum.. Konuştuğunu da. Uyuyor olabilir o sırada, bilmiyorum. Ben içgüveysiyi dinler gibi yapıp rakımı yudumluyordum. Gözden uzak, zorunlu meyhane masasında, can sıkıntısından, içtikçe uyuşuyordum. Gündemimizde ne vardı, anımsamıyorum. 2.kadehin sonuna doğru, iç güveysi durumunun iyi yanlarını anlatmaya geçmişken ve beriki bu sefer gerçekten uyuyorken, telefonla beni dışarıya konuşmaya çağırmıştı. O son konuşmamızda bana “hep böyle kal” dediğini hatırlıyorum. O günden beri de görmedim. Kuşkusuz iyi…

Yorum Bırak

EŞİTTİR; BAY RİDGE

Bu Mc Kinley parkının hiç bir özelliği yok. Mc Kinley’in de bir özelliği yok. Elimdeki kitapçıkta sadece Amerikan başkanlarından biri olduğu yazıyor. Oysa ilginç bir hikayesi olacağını düşünmüştüm. Oturduğum banktan kalktım. Parkı boylu boyunca yürüdüm. Metronun altından geçerek 6. caddeye çıktım. 77. sokak yerine yanlışlıkla 78. sokağa dalmışım. Sokağın da herhangi bir özelliği yok. Sağlı sollu tek katlı evler, önlerinde çimlik alan, garaj, düzgün ve sıkıcı yollar… Sokağı bir uçtan bir uca yürümeye başladım. Aradığımı bulamayınca bir kafeye oturup kahve söyledim. Önümdeki notları açıp okumaya başladım; “Feragat, kelime anlamı olarak kişinin kendi isteği ile vazgeçmesidir. 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri…

Yorum Bırak

BUGÜN SON

İşe yumurtanın tazeliğinden başlamak lazım. Taze yumurta nasıl anlaşılır? Bunun-benim de bilmediğim- bir çok yolu vardır elbette. Hepsinin temeli-daha doğrusu bayat yumurtanın- yumurta içindeki sıvı maddenin zamanla buharlaşıp kabuk gözeneklerinden uçması mantığına dayanıyor. İşin bilimsel içeriğine girmeden birkaç yöntem; yumurta sallanır eğer içinde sanki ağırlık yada boşluk varmış gibi bir his uyandırıyorsa bayattır, taze yumurtanın sarısı büyük ve açık renktedir. Tavaya biraz uzak bir mesafeden kırınca çabucak dağılır. Yumurta ışığa tutulur; ışığın tonu her tarafta aynı ise muhtemel tazedir, bazı kısımlar daha koyu ise kesinlikle bayattır. Taze yumurtanın kabuğu ince olur. Kabukta kahverengi gözenekler var ise yenmemesi tavsiye edilir. Lezzet…

Yorum Bırak

BUGÜN MATEMATİK

“hanc marginis exiguitas non caperet” sayfa kenarında kanıt için yeterince yer yok!

Yorum Bırak

BUGÜN MAGDELANA SISTERS

ilk gün tostun arasına 1mm kalınlığında kaşar kestim. sonra kaşarın kalınlığını her gün 1mm arttırdım. her gün +1mm kalınlıkta kaşarlı tost yedim. 10 gün sonunda anladım ki; en güzeli ilk gün yaptığım tosttu. bunun böyle olacağını ikinci gün anlamıştım zaten. mesele benim ne tost yemem ne de 1mm*10=1cm. mesele tamamen senin tost sevmen.

Yorum Bırak

BUGÜN AYAK SESLERİ

can sıkıntısından evde saklambaç oynamaya karar vermiştik. nereye saklanırsın? ben bezden yapılmış portatif elbise dolabının içine girdim. yalnız bir salaklık yaptım; dolabın içine girerken terlikleri dışarıda unutmuşum. hem de uçları dolabın içini gösterir biçimde ve nizami olarak. o an ne düşündüm, düşündüm mü hatırlamıyorum. eskidendi. dalga geçtiklerini ve çok güldüğümüzü hatırlıyorum yalnızca. büyüdükçe yaptığımız salaklıklar bu kadar kolay unutulmuyor. ne kimse bu kadar çocukça hatalar yapıyor, ne kimse gülüyor, ne de telafisi kolay oluyor. demem o ki; biz büyüdükçe hayat dalgınlığımızdan istifade, kıstırıp bir köşede, donumuzu indirip kaçıveriyor. kime şikayet edersen et, hiç bir şey eskisi gibi olmuyor. -kaç yıl…

Yorum Bırak

BUGÜN SAFSATA

ne kadar az fotoğraf çektirmişim son beş yıldır. elimde dört tane resim var. üçünü yırtıyorum, içinde sen yoksun. diğerinde de zaten bana bakmıyorsun.

Yorum Bırak

BUGÜN NE, DÜN NE?

ihtiyar rum meyhaneci, meyhane müdavimi, sakal, amca gibi anlamlara geliyor “barba”. babamın “barba mehmet” için söyledikleri daha çok ikincisine giriyor: “çok içerdi. o zamanlarda akşamcıların devamlı gittikleri meyhanelerde kendi şişeleri olurdu. üzerinde isimleri yazardı. gece eve geç kaldığında -bir yerlerde düşüp kalmasın diye ekliyor- meyhane meyhane arardım dedenizi. kör kamil, çamur şevket, bilmem hangi salaş bir meyhanede… her gittiğim yerde şişesine bakardım, buraya gelmiş mi diye. her akşamcı çizerdi şişesini meyhaneden ayrılmadan önce. bulurdum en sonunda. bana da konyak söylerdi. son kadehi beraber içer kalkardık. ama ben korkarak içerdim. belli olmaz, sarhoş olduğunda döverdi bazen niye benim yanımda içtin diye”…

Yorum Bırak

BUGÜN MAZİ

çalışıyordum, dalmışım. kafayı kaldırdığımda saat 13:00’e geliyordu. toparlanıp çıkacaktım, mübaşirler kapıyı üstümden kilitlemişler. kaldım duruşma salonunda. aklıma ilk önce kasıtlı yaptıkları geldi. yok, olmaz, yapmazlar. unutmuşlardır. içeri bakmak akıllarına gelmemiştir. bir daha asıldım kapıya, yok. seyirci sıralarına oturup bir sigara yaktım. aptallıktan mütevellit bir şaşkınlık… salonu incelemeye başladım. bir çıkış yolu… o zaman farkettim pencerelerde parmaklık olduğunu. kürsü, dolaplar, dosyalar, kağıtlar, masalar, daktilo, adalet mülkün temelidir. kalktım. dolaştım sıraların arasında. tanık kürsüsüne çıktım, katibin yerine, avukatların takıldığı bölmeye sonra da sanık sandalyesine oturdum. bir sigara daha yakıp dışarıyı seyretmeye başladım. yağmur da başladı. ahmakıslatan… parmaklık. güneş, gökkuşağı, parmaklık.  kalkıp hakimlerin…

Tek Yorum

BUGÜN CHICAGO

bir daha ‘vecihi’ olamayacakmışım gibi geliyor. zaten senin de ayakların büyümüş. ne terlik oluyor, ne ayakkabı.

Yorum Bırak