İçeriğe geç →

Kategori: DÜZ YAZILAR

DİP – 1

– Bana bir şey söyle, kendimi affedebileyim. Bir mazeret, bir haksızlık, bir tuzak ya da… – İnanacak mısın peki? – Artık hayır… Kaçıyordum… Kaçmaya karar verme süreci çok bunalımlı olmuştu. Öyle ki, kaçmak zorunda olduğumu hissediş nedenimin önüne geçmişti bu karar. Kaçmalı mıydım, yoksa biraz daha beklemeli ve, denemek değil ama, belki şans eseri bir şeyin olmasını ummalı mıydım?Geceler boyu düşündüm. Düşündükçe daha da derinleşiyordu nedenim, yayılıyordu. Geçmişimi inceledim bir süre. Ummak konusunda umutsuz olduğuma karar verebildim sonunda ve bu ikincil ama en az asılı kadar etkili karmaşayı geride bırakabildim. Kararım kesindi artık: kaçıyordum!

Yorum Bırak

SONDAN BAŞA

buraya kadar olanlar… bir film izlersiniz, bir kesit. iki saat içinde olan biten “her şey” oyuncuların kimliklerini, kişiliklerini, geçmişlerini, geleceklerini anlamaya ve yargılamaya yeterliymiş gibi görünür. ve böyle düşündüğünüz anda hikâye amacına ulaşmıştır. yönetmen muzafferdir ve yeni savaşı için gereken gücü toplamıştır yeniden. oysa esas hikâye, perdenin tamamına yayılan “son”dan başlamaktadır. sondan başa… film bitmiştir artık! bundan sonra ne olacaktır? kahramanlar yalnızdır ve onların kimlikleri, kişilikleri, geçmişleri, gelecekleri ve kararları kimseyi ilgilendirmiyordur. kimseyi etkileme arzusu da kalmamıştır onlar için, özgürdürler istemeseler de. bilinci bulandırma çabaları hedefsiz kalmıştır. sanat da toplum da terk etmiştir hikâyeyi. işte esas hikâye o zaman başlar;…

Yorum Bırak

SESSİZLİĞE DOĞRU

sıkılmıştım… “yeni şeyler söylemek lazım”dı. “ne”den korkacaktım ki zaten? gelecekse, gelecekti. yazılacaksa, yazılacak… beklemiştim… öyle bir bekleyişti, bekliyor, demiştim. bekleniyordum… çıkageldim, hiç şaşırmadı, konuşmaya başladı, nerde kaldın, diyordu, geciktin. arkamı dönüp gittim. yine sustunuz, dedi biri sonra. yine susmuştuk… geri döndüğümde benim yerimde oturuyordu. orası benim, dedim. orası benim, dedi. orasını karıştırma, dedim, ne zaman geldin? ben hep buradaydım, dedi, sen kaçtığından beri. kaçmadım, dedim. gittin, dedi. gitmemi istemiştin, dedim. orası benim, dedi. sustuk… bana saati sordu. farkında değilim, dedim. baksana, dedi. saatim kolumda yoktu. saatimi sen aldın, dedim. evet, dedi, saatini ben aldım. ne zaman vereceksin, dedim, saatimi. döndüğümüz…

Yorum Bırak

BİR ŞEHRİN UZAKTAN GÖRÜNÜŞÜ

elbette birinciyiz aşkların arasında birinciyiz sevmede, tükenip tüketmede ansızın korkmalarda, kuşku tuzaklarında cesarette öncüyüz, aldatmada birinci defterin ilk sayfası, son satırı gibiyiz bir ekmeğin sessizce bölünüşü gibiyiz, zamana inat kalan bir kısa an gibiyiz öldürme bilinciyiz saklanmış cümlelerde yıkılan duvarların toz duman kederiyle bir şehrin uzaktan görünüşü gibiyiz

Yorum Bırak

YAŞANIR

bir acemi zamandan devşirdim bu sabahı bana konan kuşlardan bak hiçbiri gitmedi sustuğum yerden başlıyor küstüğüm güz yağmuru belki yarım, belki uzak belki eskimiştir aşk güneşse güneştir hâlâ geceyle platonik yağmursa yağmurdur o, saklar, söylemez usançsa öfkeyse her neyse odur! bilmiştir, bilip öyle gelmiştir yine öyle yaşanır telaşlı sevgililer güvercinler yaşanır tedirgin çatılarda sözler yaşanır yine, güzler beklemez umutlar, uğultular yıllar sonra devşirme hiçbir şeye değmeyen sözler misali durdum oyalandım önceler içre hayır ben de anlamadım zamanı yönü söylemiştiler belki bütün sözlerimizi izin içinde bir iz gizin içinde bir giz aramak içinse zaman kalmadı artık zaman öyle iç içe bana…

Yorum Bırak

KİTAP HARFLERİYLE

yaprağın hasretiyle hüzünlenirken ağacın kederini de hissetmek gitmek… birçok şeyi düşünüp tartabiliyordum artık, arkasından bakabiliyordum. bir şeylerin arkasından bakabilmenin de bir çeşit hüzün getirdiğini o zaman öğrendim. bunu öğrendiğim anda da hüzünlendim. (hep hüzünlenecek bir şeyler keşfediyormuşum, bunu da, şimdi…) arkasından baktıklarımca öyle bakışlar yemiştim ki daha önce, hâlâ ürperiyordum sanırım. en azından, çekiniyordum; bir şey söylemeye, tartmaya, anlamaya… ama artık… (…diye başlayan bir cümlenin, sonunu herkes bilir…) sorularla yanıtları da baş başa bırakıp bazen, bıyık altından gülerek, oradan uzaklaşmak… ama bu kez ağaca da, yaprağa da, hüzne de ana avrat!… gitmek…

Yorum Bırak

ÇIKMAZ YOL

“sende bu mecnunluk hevesi varken, çölünü de kendin yaparsın gönül…” (anonim) yine uzaklara bakındığın bir günde, derinlerdeki bir telaş içinde, saklarken bir şeyleri ya da saklanırken bir şeylerden; bir kıvılcım, değil! bir ateş; değil! bir yangın mı yoksa? bir sağanak mı; değil! bir fırtına ya da, bir kavga; belki! uzaklara bakındığın bir günde… söylemeye sözün yetmez, söylenecek gibi değil… bir kavga demiştik ya, bir yenilmeme meselesi; işte başlamıştır artık, kendince bir tanımlamadan sonra, “korktuğun”, nihayet başına gelmiştir. umutla çıktığın yoldasındır işte! unutmamak için, yoldasındır. seni umutlandıran da yolun bilinmezliğidir. yalnızca yürümektir artık ilgilendiğin. seninledir yine, bilinmezliğin… aşkın haritası yoktur, o…

Yorum Bırak

ANLATSAM MI Kİ?

anlatmaya kalksam, anlatacağım kişi de, anlatacağım şeye, anlatacağım şekilde dahil olacağı için; ve anlatacağım kişi bunu anlamak konusunda, ama öncelikle de kabullenmek konusunda zorluk çekeceği için; anlatacağım şey, hep anlatmaya çalıştığım ama hiç anlatamadığım, ya da hep anlattığım şeylerden anlaşılmayanların bir özeti, bir toplamı olduğu için; zaten, tam da anlatacağım kişi anlatacağım şeyi anlayamayacağı için anlatacak bir şeyim olduğu; anlatacağım şey benim olduğu kadar anlatacağım kişilerden de kaynaklandığı; ya da anlatacağım şey, anlattıkça var olduğu ve aslında tam olarak anlatmadığım için var olmaya devam edeceği; anlatacağım şeyi kendime bile doğru dürüst anlatamadığım halde her seferinde aynı şekilde yaşadığım için; anlatacağım…

Tek Yorum

HESAP

I. güçlü olmaktır artık, belki de, suçlu olmak. “geniş zaman” yetmiştir, yaşamak gerekmiştir… hiçbir ses yaralayamaz yani, sesler uzaktır. öyleyse giyindiğimiz öfke yelekleri de anlamını yitirmiştir, ağırlıktır yalnızca, o ki, güç, sağırlıktır! sesler uzaktır öfke anlamsız. II. evren parçaları düşmüş gölgelerimize susturduğumuz rüzgarlar hep “bize inat” şimdi bir karanlığı indirmiş zaman yüreğimize gecikmiş yağmurların özgür kaldığı günde koşsa mıydık, kalıp koksa mıydık bir susuzluğun midesinde?… III. ne kadar öfke kaldıysa yolumuzda, ne kadar inat, ne kadar sancı, ne kadar hüzün; kendi payıma düşenleri, usulca toparlayıp yakıyorum. külleri koyup cebime, hesapsız tüten dumandan uzaklaşırken, buraların türküsünü* söylüyorum içimden. yani gidiyorum… siz…

Yorum Bırak

SİZ YORARKEN KENDİNİZİ, BU HAYATI YORARKEN; İNSANLAR YAŞADILAR, KUŞLAR UÇTULAR…

– neden bana anlatmadın? – neyi? – anlatmak istediklerini, bütün bu yaşadıklarını. – sormadın ki. – seni doğru dürüst tanımıyordum bile! – evet. – yani? – esas önemli olan, beni tanımasan da bunları anlayabilmen, tahmin edebilmendi zaten. sebebini bilebilmen. sense o kadar anlayışlı değildin sanırım. göremedin… – göremedim demek? – göremedin. – nasıl görebilirdim ki? – nasıl baktıysan, öyle görebilirdin… – baktım mı? – bakmadın mı? – baktım. – ama göremedin işte. nasıl baktıysan, göremedin. – suçu bana yüklemeye mi çalışıyorsun? – sen soruyorsun, ben söylüyorum. – doğru dürüst hiçbir şey söylemiyorsun. – suçu bana mı yüklemeye çalışıyorsun? – ……

Tek Yorum

ANLAMAK

Anladım… Böyle başlasak bir gün bir söze, hangimiz olursa… Yani, içimizden birisi, “anlamış” olsa, ne tuhaf olurdu! Tuhaf olurdu, çünkü varoluşumuz biraz da “anlamamak”la mümkün. Hastalık diye bir şey olmasa, doktorları düşün bir kere… Ne bileyim, düşün işte, itfaiyecileri, “ateş” diye bir şey olmasa… Bu kış da böyle geçecek… Bu kış da böyle geçecek, ve biz, biz yine “mekânımızı” ısıtma görevini üstleneceğiz, her gün biraz daha “üşümek” pahasına… Her gün biraz daha “bitmesin” için, her gün, “biraz daha” olacak, her ne olacaksa… Her ne olacaksak… Artık soru sormamalıyız galiba… Çözmeye uğraştıkça ilk düğüm noktasından ne kadar uzaklaştığımızı biz bile bilmiyoruz…

Yorum Bırak

SANA NELER DENMEDİ

Unut dendi sana… Bildiğin ne varsa eskiye dair, beklediğin ne varsa, ne olmuşsa, kapını ne çalmışsa, yoluna kim çıkmışsa, kim “kesmişse” yolunu… Unut dendi sana… İnanmadın… Umut dendi sana… Umut, olmadık yerde, olmadık zamanlarda. Hiç!… Duymazken “dair” bir şey, hissetmezken, giderken… Umut dendi sana… İnanmadın… Sus dendi sana… Susabildiğin kadar öyle ki, sesin yettiğince sus, avazın çıktığı kadar… Sesinden tanıyacaklar, sözünden tanıyacaklar ödümüz kopuyor… Gözlerinden okunuyor. Sus dendi sana… İnanmadın… Yas dendi sana… İşte bu yas tepeden tırnağa! İşte karartmışsın gözlerini boyamışsın ölüme ve görüp göreceğin ne varsa katmışsın arkana, düpedüz güpegündüz, geceye yanaşmışsın, bir kibrit çakmışsın ki hâlâ yanmada,…

Yorum Bırak

YAZMAK CEHENNEMİ

Daha yazmaya başlamadan bir şeylerin kararı verilmiştir zaten. O, yazarak çözülebileceğini sandığımız şeyler -her ne iseler- “çözülebilecekleri kadar” çözülmüşlerdir belki de… Ya da, bildiğimiz, çözemediğimiz gibi, çözülememişlerdir… Orada, öylece, dururlar… Kaçmaktır, öyle, arkana bile bakmadan, öyle korkmuş, öyle nefes nefese, kaçmak… O, yani, esas cesareti gösterememektir. Bunu bildiğin için, bundan, belki de sırf bundan, yazmaktır. Elinden başkaca da bir şey, gelmeyecektir çünkü… “Yazma!” demişti dostum, “Yazma! İşte, seni böyle güçsüz düşüren, seni –güçlendiğini sanırken sen- yavaş yavaş, bir şeylerden, önce kendinden, uzaklaştıran, bu yazmalar… Yazma! Yazdıkça sen; tedirginliklerin, umutsuzlukların, pişmanlıkların, gün be gün çoğalarak, arkandan sürüklenip gelecektir, yakana yapışmak için…

Yorum Bırak

ÖNCELİ

Seni daha önce de gördüm. Hayal gibi olmasa da, bir telaşla yürüyordun yine bir soru gibi… “Bana doğru”ydun belki, hissetmesem de… Yine… Sözlerin, tanıdık geliyor sesin susuşun, sanki yıllar önce bir yerlerde bıraktığım bir sevgili, sanki hep benimmişsin de bir şey bitmiş gitmişim gibi, ama yine de, seni deli gibi, seni sevmişim gibi… Seni daha önce de gördüm. Unutulan bir şey varmış, sanki, aramızda kalmış, “sus!” denmiş bir şeye “eskidin!” denmiş, dönüp arkasını gitmiş, aramızdan sıyrılıp, “ikimize” dokunup, susmuş bir yerlerde, biz de susmuşuz sonra, “biz” yıllarca konuşmamışız daha… Çocukmuşuz, vaktiymiş, yine çocuğuz gibi… Seni daha önce de gördüm. Öyle…

Yorum Bırak

YORGUNLUK

uzun zaman oldu… uzun zaman… benliğimizi, “bir”liğimizi kuşatalı çok… uzaktan düşünmelerle, gülmelerle, için için, saklı, kör, yalancı, yabancı, sessiz, yalnız, kuşkulu… kuşkulu… kuşkulu… halimiz bize düşeli, çok… bize çok… bir yerlerde dinlenmeliyiz… bir yerlerde, sessiz, ama gerçekten sessiz, gözlerimizin de, dilimizin, ellerimizin, kalbimizin, sesimizin de duyamayacağı kadar sessiz, hattâ kimsesiz, hattâ ağaçsız, kuşsuz hattâ, denizsiz, balıksız, güneşsiz, topraksız, rüzgârsız, güçsüz, havasız bir yerlerde, dinlenmek, ölesiye dinlenmek, yani, gerçekten, dinlenmek istemeliyiz, dinlenmeliyiz… bir… yerlerde… bize de öğütlemişlerdi yabancılara açmamayı kapılarımızı… biz, gitmeler üzerine düşler biriktirdiğimizden hep, “kim o?” demeyi anlamsızlığa yoran cinayet sebepleriyiz… gitmeler… gitmek… hastalıkların yıldönümü kutlanmaz mesela… yanan evlerin,…

Yorum Bırak