İçeriğe geç →

SYKLMLR Yazılar

Dügane-4

“Remember that night” Doğuda çalıştığı şehri/okulu bulup aradım. Bayram öncesinden beri beş gündür işe gitmiyormuş ikiz çocuk. İlçe eğitiminden sorumlu zeyrek kuşu sinirlerimi bozunca tanıdığım oymak beyi beni kaymakam beyine yönlendirdi. Vali fırçası işe yaramış olacak ki kaymak beyi çok nazikti; “Biz de endişeleniyoruz, çok değerlli hocalarımızdandı…” bla bla .. sanki köy köy tüm öğretmenlerini tanıyormuş gibi…Yarın Angelica ile yola çıkacağız Datça yerine köy’e doğru… Angelica hatırlattı: “elimizdeki araç işe yaramaz di mi oralarda?” Akşamüstü Yalıkavak’a inip beş günlüğüne jeep kiralamak istedim. Şirket doğuya gideceğimi öğrenince sözleşmeyi üç günle sınırlamak istedi. Gerizekalıya zaten gidişimin 18 saat süreceğini anlatmaktan yorulurken eski…

Yorum Bırak

Dügane-3

“- Kim çalar en Mozart’ın ıslığını?”(İ.Y. / a.g.e.) Bugün ikizim aradı. Altı senenin ardından beş dakika. Ağustos sonu. Brüksel’de. Doğu’da bir yerde öğretmen diye biliyordum. Neden tuğla ile dolu bir şehir?

Yorum Bırak

Dügane-2

“Siz beni bulun, ben ararsam herkes anlar” G.B.Yalıkavak / Bodrum’da;Anne evi. Komşunun sevişmeyi özlemiş  şuh ve isterik kahkası. Johnnie Walker Blue Label. Özel seri. “Sen ne yazıyorsun bakiim dolmakalemle bıt bıt?”Kızılburun mevkiinde denize daldığımda, dipten yüzeye doğru yükselen ‘dağ’ formatında kayalığı unutamam. Çevresini paletlerle dolaşmam 10 dakika sürdü ve sanırım kovuktan bana sırıtan müren balığıydı. Çokça çokça karagöz. Ve triangle’lar. Deniz kestanesi toplardım elimle eskiden. Şimdi denizaltı tırsaklığı, elimde morakniv bir bıçak. Et kalınlığı 2,5 mm.  10 günlerdir yollardayım. Cunda’da, Bay Nihat’da , fener balığı kavurması. ‘Ayna’ da tatlı kabaklı peynir tatlısı. Beyaz şarap. Chardony… Parmesanlı kum midyesi. İtalya’da bile…

Yorum Bırak

Dügane-1

“Kızgın güneş, gölgesiz asfalt yol, ziftin eriyişi, uçsuzlukta sinek pisliklerini andıran tek tük tozlanmış ağaççıklar, saydam nesnelerde yansıyan her ışık kaynağa, serinletmeye koşturuyor kişiyi, çok geçmeden el kadar bir cam parçası durduruyor. Alabildiğine yansıyor güneş. Bunca ev yapmanın, her birine de onca cam takmanın sonu bu işte. Bütün camlar perdesiz, boş, bacalarda bir tutam duman bile yok. Gök bulutsuz. Alabildiğine bulutsuz, düz, sonsuz, boş.Uzun süredir taşın altında sakladığım bıçağı çıkardım. Durdurmadan göğsüme daldırdım. Sessizliği bozmak için. Yalnız bunun için.”(Adnan Özyalçıner- Sur)   (Not: bu “1” i-dir)

Yorum Bırak

REDDİYE-1

Düşler: Yoksul mu? Yok mu? Var mı? Varılır mı? Varsıl mı? Var mısın? Var’ım mısın? Var mıyım? Var mı?      

Yorum Bırak

Gerçek-5

Yoksul mu? Yoksun mu? Yok’sun mu? Yok mu?  

Yorum Bırak

KAVGA

Eski Yeni Sahne’nin oradan Sakarya Caddesi’ne girdiğimde biri gri, öteki mavi tişörtlü iki kişi midyeci çocuğu dövüyordu. Aslında dövmekten ziyade yere yatırmış kaldırıma teğelliyorlardı. Adamlar yetişkin iki kişi, midyeci de tek ve 16 yaşında olunca adil gelmediği için daldım kavgaya. Gri tişörtlü yumruğun nereden geldiğini anlamayınca sendeledi. Mavi tişörtlü de şaşırıp durunca aralarından sıyrılıp midyeciyi yerden kaldırdım. Sırt sırta verdik. Gri tişörtlü bana, mavi tişörtlü çocuğa saldırdı. Mis gibi kavgaya tutuştuk ikişerli. Epey iyi gidiyorduk. Fakat grilinin solo yumruk çıkarttığını göremedim. Yumruğu çeneme yiyip olduğum yerde dönerken midyeci ile yüz yüze geldik. Hazır yüz yüzeyken de “kardeş neden dövüyorlardı seni?”…

Yorum Bırak

İTİZAL

Her sabah olduğu gibi saat 07:40’da alarm çalmadan uyandı. Mutfağa geçip kahve makinasının tuşuna bastı. Kahve hazır olana kadar yüzünü yıkadı. Günün ilk kahvesiyle iki dal sigara içti. Balkonda. 08:20’de eşini uyandırdı. Günün ikinci kahvesiyle tek dal sigara daha içti. Mutfakta. 08:35’de duşa girdi, traş oldu, dişlerini fırçaladı. Kurulanana kadar bir sigara daha içti. Salonda. Bej rengi bir pantolon, açık mavi bir gömlek giydi. Gömleğinin kollarını sıvadı. Üç kez. Bilgisayarını, kitaplarını, defterlerini topladı çantasına. Gözlük camlarını sildi. Bir kahve, bir sigara daha. Berjerde. Kahvaltı etmediler. Eşi de bu arada hazırlandı. Giyindi, saçlarını taradı, makyajını yaptı, parfümünü sıktı. Çıktılar. 09:05’de daireye…

Tek Yorum

dirsek teması aralığında-4

Kazanda bir meşe odunu köz oldu düştü, dağıldı. Teke anımsadı. Ekimdi, kasımdı, yağmur vardı. -Biz o gün Pire Murat’ın kahvesinde yanık oynuyorduk kolejli bebelerle. Ulan normalde sürekli tokatladığım tipler o gün fena üttüler beni. O kadar üttüler ki hiç birimizde kuruş kalmadı. Gidip Pire’den borç aldım. Sonra da bizimkileri gönderdim; aldığım borcu da, ütüldüğümü görmesinler diye. Neyse…Onu da ütüldüm. Çocuklardan iki dal sigara aldım. Birini yaktım birini kulak arkası yaptım. Gece yarısı çıktım kahveden. Pire’nin yokuşu indiğimizde soldaki ilk aralık yok mu hani, çeşme olan. İşte orada kıstırdılar beni. -“Beni çağırmışsın Teke ” dedi Piç Sami. Yanında 4-5 kişi hemen…

Yorum Bırak

YAZAR-3

“Eve girince çantasını hole fırlatıp şapkasını, pardösüsünü portmantoya asar asmaz soyunup duşa girdi. Canı bir şey yemek istemediğinden kahve demleyip çalışma masasına oturdu. Önünde beyaz sayfalar, elinde kurşunkalem düşündü durdu.” yazıp müsveddeye,  kalemi bıraktı. Toparlandı,  kütüphaneden çıktı. Sokakta hiç oyalanmadı. Eve girince evrak çantasını hole fırlatıp şapkasını, pardösüsünü  portmantoya astı. Alelâcele soyunup duşunu aldı. İki lokma bir şeyler atıştırdı, atıştırmadı. Kahvesini demleyip Çalışma masasına… Berjerine… Çantasındaki müsveddelerden rastgele… Kütüphaneden bir kitap rastgele…

Yorum Bırak

dirsek teması aralığında -3

Şimdi anlat…dedim, “Yediğin dayağın en yakışıklısı!” Ekimdi, kasımdı, yağmur vardı. Hangisini? Seni haşat edip on beş gün hastanede yatırdıklarını. Rakısından  kallavi bir yudum alıp başladı: O malum okulla kavgalı olduğumuz zamanlardı. Biz onları Kadıköy’e sokmuyorduk, onlar bizi Beşiktaş’a. Serseri günlerdi. Nekâhat nedir kimse bilmiyordu. Aslında bir şey söyleyeyim mi balım, hiç kimse o zaman hiçbir şey bilmiyordu. Asıl olaydan  bir hafta kadar önce Babi  ile volta atarken Serasker’de  bunlardan iki kişiye rastladık. Hemen bir arkadaki kuytuya çektik çocukları. Üç beş sorgu sual… Anladık ki bunlar  ana kuzuları. Şaşkın ördek yavruları gibi atmışlar kendilerini bizim muhite. Dövdünüz mü çocukları? Dövdük ama…

Yorum Bırak

YAZAR-2

Eve girince evrak çantasını hole fırlatıp şapkasını, pardösüsünü  portmantoya astı. Alelâcele soyunup duşunu aldı. İki lokma bir şeyler atıştırdı, atıştırmadı. Kahvesini demleyip yazı masasının başına oturdu. Önünde beyaz müsveddeler, elinde kurşunkalem düşündü. Sonra biteviye yazdı… Yazdı… Yazdı… Yorulunca raftan rastgele bir kitap seçip berjerine geçti. Rastgele seçtiği kitabın, berjerine geçtiğinde, açtığı rastgele sayfasından okudu: “Eve girince çantasını hole fırlatıp şapkasını, pardösüsünü portmantoya asar asmaz soyunup duşa girdi. Canı bir şey yemek istemediğinden kahve demleyip çalışma masasına oturdu. Önünde beyaz sayfalar, elinde kurşunkalem düşündü durdu.”

Yorum Bırak

dirsek teması aralığında -2

Ekimdi, kasımdı, yağmur vardı… Anlat…dedim, “Dayak” ‘Ooo hangi birini’ der gibi elini salladı. -Yediklerini hatırlamazsın oğlum attığını anlat. Rakıdan esaslı bir yudum çekti, peynirden bir top aldı, yüzünü ekşitti. -4000’lerden biriydi. Hazırlık sınıfının yokuşunda girişmiştik Babiyle. -Birinci sınıf bebesinden ne istediniz lan? -Deli dövmüş bunu çarşıda bir sebepten. Bu da küfr etmiş analı avradlı. Hem de hazırlıkların yanında. Racon icabı bizimki Kuzu Tepe’ye çağırmış bunu teke tek için. Gelmeyince biz de koğuştan alıp dövdük işte. -… -Sen? -5000 ‘lerden biriydi. Elleri cepte selam vermeden geçince Havuzbaşı’nda vurmuştum. -Oğlum bandodaki çocuğun omzunu kim kırdı o zaman kampta? -Ben değildim o. Makif…

Yorum Bırak