İçeriğe geç →

Yazar: Ömür F.

YOLCU

Yoldur arkadaşım nihayetinde.. Sen hiç yola çıkıp yol olmadın mı? Kaç gün bekledin dehlizlerinde, yav adaşım, allasen hiç mi yola çıkmadın? Sarhoşsun sen.. Ayılmak için kahve mi içiyorsun? Puro da içiyorsundur özel koleksiyondan gözün gibi baktığın. Yav adaşım gözün çıksın, görmedin mi bunları? Beklediğin değil mi? Kim sustu, kim susturdu lan? Kaç kişiydiler? Lan bırak çocuk, yakmayacak mısın bi puro? Kimi, neden affedecekmişsin? Sen hiç kafka okumadın, ferid edgü ile içlenmedin, özdemir asafla ağlamadın, pink floyd ile ulan doğruymuş demedin? Lan …ulan…kaç kişi.. Savaş meydanında mağlubun üstüne atlılar sürülür. Dedin ki tamam savaşı kaybettim, bıraktım.. Lan demedin mi “yazıktır, günahtır,…

Yorum Bırak

CEYHUN

askeri lisede okuduğum zamanlarda bando takımındaydım. önce klarnet çaldım. sonra tenör saksafon. sonra can sıkıntısından sırayla trompet, trombon, tuba, herşey. ceyhun da trompetçiydi. 1994 yılı yazında üst sınıfların mezuniyet töreni için yaz tatilinden erken dönmemiz gerekmişti. zaten 30 gün olan kısa yaz tatili 20 güne düşmüştü. bir de o sıcakta provalar, yürüyüşler, üst sınıfların azarları.. yaz törenlerinde her zaman aynı şeyi yapardık. önceden anlaştığınız bir arkadaşınızla biriniz -sıcaktan- bayılma numarası çekip kendini diğerinin kucağına atar, öteki de apar topar zaten hazır kucağınıza düşmüş sizi tören alanından çıkartıp revire götürme numarası yapardı. intizam, disiplin vs. nedenlerle tören alanına tekrar dönme olanağınız…

Yorum Bırak

ALINTI

RESİM: “Théophile Gautier, Velázquez’in Las Meninas’ını ilk kez gördüğünde, kendisini “Tablo nerede?” diye haykırmaktan alıkoyamamıştır. İlk bakışta, tablo basit bir konuyu işlemektedir. Kralın beş yaşındaki kızı Margarita (infanta), nedimeleri (las meninas) ve soytarılarıyla çevrelenmiş olarak tablonun ortasındadır. En dip tarafta, saray nazırının silueti görülmektedir, ama biraz daha yakından ve daha dikkatle bakılınca, tabloda başka kişilerin de olduğu fark edilir. Dip duvarın üzerinde bir ayna vardır ve aynadan İspanya Kralı IV. Felipe ile Kraliçe Avusturyalı Maria-Anna’nın görüntüleri yansımaktadır. Ressamın bizzat kendisi, üzerinde çalıştığı tuvalde bize ters dönmüş olarak görünmektedir. O halde, resmi yapılan kimdir, kimlerdir? Tablonun adının belirttiği gibi nedimeler mi,…

Yorum Bırak

ENTİKE KUŞE RULE

ağu ağı ah! ah-la n ağ ağ-la ağla mollll es kin e ‘de bu bun-gun bungun hava bu yağsa ya yağsa ya da yağma-sa ya ———————- odada yalnız o da yalnız oda yalnız oda da yalnız ———————— gel git gel-git, gel git git gel ne gel, ne git ne de git gel me, git me git me de , gel me de (de ki ne gel-dim, ne git-tim) gelme, gelmeee… ———————- toz toz’a sor. ——————- ay ay-lak aylak a-dam a a-yak yak yalınayak aylak adam —————————– koş-ma düşeceksin! —————————— sızı sı-zı sız’ı sızım sızı sızlandım kaldım gene ————————— uyku- uyu…

Yorum Bırak

ALPER

BİR MATEMATİK: 0,1,1,2,3,5,8,13,21,34,55… Alakasız gibi görünen bu sayı dizisi bir fibonaccidir. Fibonacci, her sayının kendinden öncekiyle toplanması sonucu oluşan bir sayı dizisidir. Bu şekilde devam eden bu dizide sayılar birbirleriyle oranlandığında altın oran ortaya çıkar. Bunun somut hayatta ne işe yaradığını uygulamalı matematikçiler cevap verebilirler. Onların bir cevabının olmadığı noktada ise “pür” matematikçilerin salt matematik ve estetik adına zaten cevapları hazırdır. Ben matematikçi değilim. En fazla bir matematik habercisi… Konumuz da aslında matematik bile değil. Hayat toplamlardan ibaret, doğru. Ama o toplamı ve bağıntıyı görebilmek için dahi fibonacci’de olduğu gibi hayatı parçalara ayırmak gerekiyor. (21= 13+8, 34= 21+13) Bütünü anlamak…

Yorum Bırak

UÇURUM

“ağzına sıçayım!..” küfür eden bendim. araba kullanan aniden fren yapınca boylu boyunca uzandığım deri arka koltuktan kaymış, ayaklık kısmına düşmüştüm. düşerken son anda tutunduğum emniyet kemeri bile düşmemi engellememiş ve benle birlikte uzayıp gitmişti. doğrulup oturdum. “ağzına sıçayım!..bu ne biçim araba kullanmak kardeşim. böyle ani hızlanıp ani frenler yapılır mı?” n.s bir şey demedi. bıyık altından güldü yalnızca dikiz aynısından şöyle bir kesip. üç kişiydik arabada. n.s arabayı kullanıyordu. c.b yanında oturmuş, boş boş etrafı seyrediyordu. tepki bile vermedi ben düşünce. doğrulup ayakkabılarımı giydim. “neredeyiz?” “zigana’dan çoktan sallandık. kop’a tırmanıyoruz” dedi c.b. arkasına bakmadan. bir kaç gecedir doğru düzgün uyuyamıyordum.…

Yorum Bırak

SIFIRDAN

“Küçük şehirlerde bir belediye parkı, bir Atatürk heykeli, birbirini kesen iki cadde mutlaka vardı ve halk, bu caddelerde dolaşan hüzünlü bir insana deli diyerek eksiğini tamamlardı” (Ayfer Tunç – evvelotel’den) bir senedir düzenli aralıklarla geliyorum bu çınaraltı lokantasına. sahibini tanımam. ama çamlıhemşinli olduğunu duydum. zaten bir yerde en iyi meyhaneyi çamlıhemşinliler işletir. sahibi kimse kim, şef garson çamlıhemşinli değilse orası zaten meyhane bile değildir. her küçük şehirde bir belediye parkı, birbirini kesen iki cadde, her istasyon ve otogarın bir delisi olduğu gibi gittiğim her yerde de “kalamış”, “bomanti” ya da “çınaraltı” isimli bir berduş sayfiye yeri bulunuyor nedense. ben de…

Yorum Bırak

SANA HİÇ DOLMAKALEMİ ANLATTIM MI? – 1

Sana hiç dolmakalemi anlattım mı? Dolmakalemin ucu kullandıkça, elinin tutuş açısı, yazarkenki eğimi, kağıda bastırış kuvveti, harfleri ve sayıları meydana getirme şekline göre git gide eriyip biçimlenir. Sahibine göre şekillenmeye başlar ucu. Bir süre sonra tanımaya başlar seni. Bu nedenle bencildir, sıkısıkıya bağlıdır öznesine. Ancak onunla var olabilir. Tersi mümkün değil. Bir başkasına verildiğinde, herkesin yazım şekli farklı olduğundan, aldığı biçimden dolayı yazamaz, ters gelir, direnir kalem. Seni arar. Buna rağmen diretilirse bozar ucunu. Bir kere bozduğunda da işte sen bile yazamazsın artık. Eski haline nasıl dönecek? Aynı yollardan tekrar tekrar geçmen gerekir bir kırığı onarmak için. Belki de hepten…

Yorum Bırak

SAKLAMBAÇ

Saklambaç oynarken saklandığı yerde uzun süre kalıp en sonunda kendiliğinden ortaya çıkan çocuk gibi… Hava kararmış, oyun bitmiş, herkes evlerine dağılmış çoktan. Kimse ne elma demiş, ne de kurt… Dişlerini sıkıp ara sokaklardan mahallenin diğer ucundaki evine yürürken içinden sayıklayıp duruyor üstelik: “ama ebe olurdum, ama ebe olurdum!” (piano piano bacaksız, piano piano!)

Yorum Bırak

AN; EŞLENİK

– neredesin? dedi. gerçekten nerede olduğumu mu merak etti, yoksa orada olduğunu mu belirtmek istedi anlamadım. birincisi de ikincisi de bencileyin önemsiz, hatta aynı, orada değilsem. birincisi de ikincisi de sencileyin önemli, çok farklı, burada değilsen. merak işte. sonra..çok az zaman sonra kendi kendime sordum: -neredeyim ben? bu soruyu bir yerde olmak istediğim/dilediğim  için mi yoksa gerçekten merak ettiğim için mi sorduğuma karar veremedim birincisi, bencileyin de sencileyin de önemsiz; soruyu kendi kendime sorduğum için. ikincisi   -de-   bencileyin ve sencileyin önemsiz; soruyu kendi kendime sordurttuğun için. en basiti böyle.

Yorum Bırak

EŞİTTİR; METELİK VERİN BANA

-kharon sen misin? -benim… -beni girişten yolladılar anam, karşıya geçirecekmişsin. -zor…paran var mı? -ne parası, yok para. -olmaz o zaman. -kardeşim bizde kefenin cebi yok derler.  öldükten sonra aklayıp paklıyolar, kıçına pamuk tıkayıp yolluyorlar buraya. ne bileyim para lazım olacağını. -kalırsın o zaman burada. arafta… -bak güzel kardeşim, para yok ama boğma erik rakım var. imamdan nasıl kaçırdığımı bi ben bilirim. -o ne ki? -aa, sen boğma rakıyı bilmiyor musun? anlatayım bak. sen önce tut şu elimi, yavaş yavaş, hah şöyle.. sür, sen sür. anlatıyorum ben.. şimdi bu boğma rakı dedikleri efendime söyliyim erik olsun, incir olsun bilumum…. teşekkür ederim

Yorum Bırak

EŞİTTİR; ORANGE (BORGES?)

insanları sevmem. ama bu turan’ı başka türlü sevmiyorum. onun dışında tanıdığım tek turan  rıfat ılgaz’ın hababam sınıfı kitabındaki “sidikli turan” olduğu için ben de ona çok düşünmeden (daha doğrusu düşünmeye gerek duymadan)  bu lakabı yapıştırdım: “sidikli” … geceleri altına kaçırıyor mu kaçırmıyor mu bilemem. o karısı ile kendi arasındaki sorunu. benim için cisimleri, olayları,  kişileri birbirine karıştırmamanın tek yolu onları kendimce kodlamak. sidikli turan işte. nedeni neyse ne, hiç sevmiyorum bu adamı. dairede çalışırken  ankara  için görevlendirme yazısı önüme geldiğinde turan’ın da  ismini gördüğümde ağzıma ekşi bir tad geldi. sonra görevlendirmenin kısa vadeli evrak götürmekten ibaret olduğunu öğrenince rahatlar gibi…

Yorum Bırak

EŞİTTİR; “SABAHLARI BALIĞA BEN ÇIKARIM”

bugün tüm öğleden sonra çalıştım. iki kişiyle tartıştım. iki kişi de bana çay ısmarladı. tartışmaların ve ısmarlanan çayların nedeni aynı olduğu için gündelik hayatla o an fitleştik. akşam beş buçukta eve geldim. duş aldım. ayaküstü bir şeyler atıştırdım. mutfak tezgahının önünde gazete kağıdına sarılı avakadoyu görünce hemen işe koyuldum; önce keskin bir bıçakla dikine kesip kabuğunu sıyırdım. çorba kaşığı ile ayıklayıp bir tane limon, bir tane rendelenmiş ince diş sarımsak ve bir tutam tuz ile çatalla eze eze pütür pütür kalacak kıvama getirdim. balkona yuvarlak masayı çıkardım. ince belli bardağa yarıdan biraz fazla rakı, üstüne bir parmak su koydum. yeni…

Yorum Bırak

EŞİTTİR; GÖZLERİDEN, GÖZLERİNDEN ÖPERİM

-hiç uğruna kahvede otururken  mağdurun üzerine yürümüş elinde silahla “seni öldürürüm” diyerek.  kahvedekiler araya girip almış elinden silahı. şimdi biz biliriz ki; kişi dış dünyada ne kadar değişiklik meydana getirdiyse hepsinden ayrı ayrı sorumludur. her sonuç ayrı bir suçtur. dolayısıyla adam “elinde silahla seni öldürürüm diyerek” hem silahla tehdit,  adamın üzerine yürüyerek de yaralamaya teşebbüs suçunu işlemiştir.  her sonucundan sorumlusundur. -gerçek öyle gözüküyor, evet. fakat tehdit suçu en temelde: “bir başkasını.. vücuduna..yönelik saldırı gerçekleştireceğinden bahisle” yapılması halinde oluşur. bu haliyle adamın ileriye yönelik “saldırı gerçekleştirme” fikrini  ortaya koyma gibi bir durumu da zamanı da yok . çünkü adam  “seni öldürürüm”…

Yorum Bırak

DENİZ MİNARESİ

söylenecekler söylenmiş, raconlar kesilmiş, hesaplar kapanmıştır. anlatılacak, “ anlam” lara kavuşturulacak bir şey kalmamıştır artık. hiçbir şey… değil mi ki “söyleyecek bir şeyi olmadığı halde birini aramışsınız” o zaman olmuşsunuzdur. beklemiş, kalmışsınızdır. öngördükleriniz, yaşadığınız yerin ufkunun ötesinde belki,  bir bir önünüzden geçerken ve gösterirlerken kendilerini,  biadlar mı neydi, yoksa  bağıtlar mı bozuldu, bir şey görmüşsünüz, ilk şey görmüşsünüzdür. hiç’den bir piç’siniz artık. yorgun argın eve gelirsiniz. önce ortalığı toplarsınız. yerleri süpürürsünüz. birikmiş tabakları, bardakları makinaya atar, tencereleri elinizde yıkarsınız. sonra çamaşır makinanıza beyazları atarsanız. ütüyü tamir ederseniz. evi havalandırır, yatak çarşaflarını değiştirirsiniz. okumadığınız, üst üste dizili  birikmiş kitaplarınız ile günlüklerinizi…

Yorum Bırak