İçeriğe geç →

Yazar: Ömür F.

YANILGI

“Seyretmekle bile taraf olurdunuz, ancak bu, hiç bir anlam ifade etmezdi.” sibel k. türker Bir kadının en güzel neresi kokar ki? Terlemiş kuyruk sokumu mu? Göğüs altlarına doğru gittikçe belirsizleşen iki göğsüne ayıran o biçimli/biçimsiz çizgi mi boydan boya? Yoksa göbeği ile kasıkları arasındaki bölgeyi öptüğünüzde, istemdışı, kasıkların az, çok az zaman sonra sıranın kendisine geleceği dürtüsüyle salgıladığı sıvının kokusunun burnunuza aniden çarpmasıyla göbeği mi? Bir kadının en güzel neresi kokar ki? Tüm gece sarılıp uyuduğunuzda.. Hani sabahleyin.. Sıcak, sımsıcak olursunuz da o yüzü öpmeye doyamazsınız ya..şaşırıp kalır böyle bir sevgi seli karşısında. Öpücük balığı ile ilk kez tanışıyormuş gibi.…

Yorum Bırak

BASİT İD

– Delileri nasıl tespit ediyorsunuz? diye sordu mülakat yapmak için gelen kız. – Sorularımıza mantıklı cevaplar verip vermediklerine göre değerlendirme yapıyoruz – Mesela? – Beni seviyor musun? – Ne münasebet, tabiki hayır. – Bak gördün mü? deli! – Aaa deli… >> pink floyd / the fletcher memorial home / 4’13” def’leri ile bana tef’lerimi bırakanlara..

Tek Yorum

SÖZ VERİLMİŞ

sana muhtemelen kırlangıçları da anlatmamışımdır… – birisi hakkında hiç hikaye yazdın mı? diye sordu, kanepede oturmuş, sarılmış vaziyetteyken. – yazmadım ama hep hikayeleştirdim. – benimle ilgili yazar mısın? – yazarım ama önce sana kırlangıçları anlatmalıyım. sana kırlangıçları bile anlatmamışımdır… bir arkadaşıma sormuştum “ne kadar sürecek?” diye de “muhtemelen sürdüğünün yarısı kadar zaman sonra bitecek” demişti. önümde 90 saat daha var demektir bu. o zaman nerede olacağımı bilmiyorum. söz vermiş bulundum ya bir kere… sana kırlangıçları anlattım mı? kanepede oturmuş öpüşüyorduk. ıslak ve yumuşacaktı dudakları. usul usul, acemice, incitmekten korkar gibi öpüyordu. ayrıldığımızda başını göğsüme yaslayıp kokluyordu. ben de ensesini kokluyordum.…

Yorum Bırak

HANİ…

“Tutulursun. Yoldan geçen birine tutulursun bazen. Oğlanın kirpikleri kıvırcıktır fena olursun. Kızın eteği sallanır, dengen bozulur. Adam, nice yılı temize çekmiş gibi bir anda verir sigara dumanını dışarı, sen anladığını sanırsın, tutulursun. Kadın, tam o doğru anda omzunu uzatır yumuşak, boynun çocukluğuna döner uzanır, yine tutulursun. Biri geçer yoldan bazen, bu hayat karşısında “tam tutulma” denen hadise gerçekleşir. Güneş’in görünmez olur. Ah! O bir anlık karanlıkta neler cancağızım, neler olur… Sonra Güneş tutulur. Aklın tutulur Güneş’le bir. Tutulmakla ilgili bi yazı kendi kendini uydurur.” (Ece Temelkuran) hani demiştim ya tahsin; izale-i şüyuu’da taşkın yapı. ne olacak, bulup bulacağımız (ya da…

Yorum Bırak

ÜÇ PİÇ

kurgu basittir. aklına ilk gelen üç kelimeyi ya da kavramı seçersin ve onlarla ilgili düşündüklerini yazarsın. teknoloji, gece, kağıt, yolculuk, meclis tv, giyim, yemek, rüyalar, porno, sarı tabelalar vs… kelime sınırlaması yoktur. hiç bir sınırlama yoktur. sonra yazdıklarını gönderdiğin kişi senin seçtiğin o üç kelime ile ilgili kendi düşüncelerini yazar. yazarken de senin o kelimeler (kavramlar) ile ilgili düşündüklerin hakkında ne düşündüğünü de aynı başlık altında. sonra kendi de üç kelime seçer, ne düşündüğünü yazar ve sana yollar. yani altı kavram hakkında ne düşündüğünü yazmış olur. sen -aynı şekilde- sana yeni gelen üç kavram hakkında ne düşündüğünü, onun düşündükleri hakkında…

Yorum Bırak

BUDAHİ*

sevgili tahsin; “ggggggggggggggggggggggggggggggggggggggggggggg gggggggggggggggggggggggggggggggggggggggggggggggggggggg. gggggggggggggggggggggggggggggg; H.” narı taşa çalmak diye bir deyim duydun mu hiç? anadolu’da yayladan kışlığa geçerken avluda betona nar çalınırmış eskiden. nar parçalansın, taneleri dağılsın, en son tane kaybolana kadar evin bereketi sürsün, nazar olmasın diye.. bunu duyduğumda aklıma gelmişti. en son taneyi bir zaman sonra bulsan tesadüfen, hani avluda sigara içip aylak aylak sedirde otururken mesela. avludaki çınar ağacından döne döne düşen yaprağı takip ederken yere dokunduğu anda gözüne ilişse ağacın dibinde.alsan yerden elinde evirip çevirsen hani alı gitmiş taneyi. narı parçaladığından taneyi bulana kadarki zamanı düşünsen.başından geçenleri.hiç de inanıldığı gibi olmamışsa hayat…bereket de büyü de…

Yorum Bırak

KÜVET

kumruları düşündüm. güvercinlere özeniyorlar eşşoğluları. onlar gibi yaşayıp güvercinleşiyorlar. anlamıyorsun bir zaman sonra hangisi güvercin hangisi kumru? ben anlamıyorum mesela. sormak istiyorsun da dinleyen kim? got, got, got… biri artık bir başkası olsa söyler miydi bunu sana? küllüğü fırlatırken televizyona geleceğini düşünmemiştim zaten. fırlatırken bile.. küllük televizyona çarpıp o afilli şangırtı odada yayılınca banyodan koştu geldi. önce televizyona, sonra bana, sonra da küllüğün halıya dağılmış porselen parçalarına baktı. “senden korkuyorum” deyip yatağa yattı. benden olabildiğince uzağa. yorganı boynuna kadar çekip tedirgin bakışlarla tavana bakmaya başladı. uyudu bir süre sonra arkasını dönüp. olabildikçe uzaklarda. sokaklara çıkıyorum. dolaşırken kemik çerçeveli bir gözlük…

Yorum Bırak

CAPGRAS

“daha çok var mı?” dedi, arif. 1,70 boylarında, 70-75 kilo civarı, kısa saçlı, kumral yeşil gözlü bir çocuk. hayır bu arif değil, benim. arif’i görüyorum, arif olduğunu biliyorum ama nasıl biri olduğunu bilmiyorum. arif benle konuşuyor. fakat soruyu sorduğum anda arif’in o seçemediğim bedeninin içine girip cevap bekliyorum kendimden. “daha çok var mı?” kendimle konuştuğuma ve ortada iki tane ben olduğuna göre bu gerçek olamaz. demek ki rüya görüyorum. rüyamda arif bedenindeki ben’in, ben bedenindeki ben’le tepedeki selvi ağacına doğru ulaşmaya çalıştıklarını ve yamaçta arif’in -ben’in yani- bana bu soruyu sorduğunu izliyorum. selvi ağacı olduğuna kesinlikle eminim. öğrenmiştim. kavak ağacından…

Tek Yorum

ANKSİYETE

nasıl gittiklerini bile görmedim. zilzurna sağırdım. onlar da işte nasıl. hani duymuyorlar felan değil haaaa.. nasıl da.. -ha? nasııl? kim koydu lan bu çöpü buraya? görmedim adam çöpleri topluyordu. yok yok getirmiyordu. bildiğin çöpü götürmek için torbaya yerleştiriyordu. akacaklar var, şişeler, buruşturulmuş kağıtlar, bez parçaları. demekki torbada yerleştiriyordu. yüksek yoğunluklu polietilen 65×80 lik poşet kullanıyordu emekli coğrafya öğretmeni kemal bey. poşetin tabanına -ola ki- akarsa çöp suyunu emsin diye kullanılmış gazeteleri, eskimiş yer havlularını, lime lime olmuş bulaşık süngerlerini yerleştiriyordu. onların üzerine tabanda hacimsel yer açmak ve elastiki poşeti köşelendirmek için aşağıdan yukarı kırık tepsiyi, kalın işe yaramaz örgü dergilerini…

Yorum Bırak

İBİŞ

“Horoz öterken götünü kasar…” dedi. Zigana dağında, halim’in yerinde 5 kişiydik. Ben, lokantanın sahibi aynı zamanda davarcı halim abi, fakültenin su ürünleri bölümünden bir hoca, petrolcü nuri ve garson mustafa.. Lokanta kapanmış, biz üst katta şömine karşısında demlenmeye devam ediyorduk. Ben şöminenin tam karşısındaki sedire uzanmış karanfilli ev şarabı içiyordum. Diğerleri elden ele çarşaf gezdiriyordu rakıdan sonra. Garson mustafa şömine yanındaki sandalyede uyukluyordu. İçmek için bahane aranmadığı (ya da unutulduğu) zamanlardı o odada bulunanlar için. hüzün denen şey alışkanlığa dönüşmüştü çoktan. Herkes tavına oturmuş, yol da, yer de, yön de tükenmişti. Bu yüzden bu birbiriyle alakasız insanları bir arada görmek…

Yorum Bırak

AYNA

Ayna’nın ilk güzel yanı, ayna olmasıdır elbet. İkinci yanı görmendir. Hayır..Aynaya bakınca kendini göreceğini düşünürsün başta. Görmen henüz kararsızken, yani gördüğün biçimlenmemişken onun seni gördüğünde ne gördüğünü düşünür beynin.. İşte o zaman yansın biçimlenir, görüntü netleşir. Kendini ondan görürsün ilkin..ya da onu görmeden kendini göremezsin. Üçüncüsü ve en önemsizi ne menem bir şey olduğunu gösterir ayna. Kıçını başını felan. Ama özdemir asaf’ın da dediği gibi; “ben aynaya bakınca aynayı görürüm ilkin”

Yorum Bırak

ECRİMİSİL

intifadan men kuralı: işte.. paylı bir taşınmazda paydaşın birinin diğerinden ecrimisil isteyebilmesi yararlanma isteğine karşı konulması halinde mümkündür. paydaşlardan her biri öbür paydaşların soyut kullanma olanağını değil, yalnızca eylemsel (fiili) birlikte kullanmasını göz önünde tutmak zorundadır. bir paydaş diğer paydaşı ‘fiilen intifadan men etmedikçe’ herhangi bir sorumluluk söz konusu olmaz. intifa, sahibine malı kullanma ve semerelerinden (bağ, bahçe, ürün, kira vs..) yararlanma (usus-fructus) hakkı verdiği halde mülkiyet hakkında (usus-fructus-abusus) ayrıca malı kötü kullanma (bozma, yok etme) hakkı da mevcuttur. bu haliyle intifa, mülkiyet hakkı ile sadece kullanma hakkını (kira gibi) bağıtlayan irtifakların arasında yer alır. intifadan men edilme halinin varlığının…

Yorum Bırak

ZATEN

Sonra, daha sonra yani.. işten eve geldikten sonra hemen soyundum. İki bardak gürcü şarabı içtim. Natasha mesaj attı. Dedim “natasha, git allasen” Aynaya baktım. Hani şu aynı aynaya. Hayaletmişim. İlk önce kendimi gördüm. Bir de gittikçe biçimsizleşen bir göbek. Başka bir şey görmeyince..ve gördüklerim-artık- ezberden sayıldığından nuri babayı aradım. Nuri baba aynayı götürdü. Nuri babanın kasalı pikabı vardır. ayna da ben bakmadan önce de aynadır. Giyinip çıktım. Yolda kalfa şevket’i aradım. Dedim ” ustura anıl’ı bul, çamburnunda buluşalım” Az önce yalan söyledim üç bardak gürcü şarabı içtim. Buluştuk.. Karpuzz ve şarap almışlar. Muratlı’ya vurduk mamııt’ı. Mamııt benim arabamdır. Hem kadın…

Yorum Bırak

Ne kadar dolu boşluklarım’da Boşlukları o kadar dolu_ Dolulukları o kadar boş’da Ne kadar boşluğum doluyla Garip (ya) işte… O kadar dolu, ne kadar boş O kadar boş, ne kadar dolu Doluyken boş/ boşken dolu ( ya da) Dolu-boş/ boş-dolu Dolu boş, boş dolu. Boşluk’da. [her şey değişir, her şey karşıtını içerir, her şey karşıtına dönüşür] “…doğa bize kaotik rastgelelik gibi görünen birçok olağanüstü olgu sunar. Bazı önemli olayları seçip onları soyutlayıp idealleştirerek kendilerine özgü ve ilgisiz koşullarından ayırana kadar bu sürer. Bu olgular, kendi gerçek yapılarının bütün görkemini ancak bundan sonra gösterebilirler.” (Pi coşkusu-david blatner)

Yorum Bırak

KISSALAR KISALAR KISASLAR

1- hakim petro sabırsızlanıyor… 2- kendi aralarında neşe ile gülen insanların önüne geçip sana güldüklerini hayal edemezsin. 3- “çaya vardım çayladım” ne demek? 4-hiç bir amaç taşımadan okumayı bana jack london’ın ‘mardin eden’i öğretmiştir. yazmayı düşünmeyi ise b. … 103 yıl sonra. 5-sıfıra bölünürsen ölürsün. 6- biliyorsun, yaşadığımız yerde her 5 km’de bir ilçeler, iklimler ve insanlar değişir. ilçelerin hepsi dere kenarına kurulmuştur. derelerin denizle buluştuğu yerde karadeniz kahverengi olur. rize’nin ötesinde gelevera deresini ararsan yanılırsın. tam aksine, onu gittiğin yönde değil arkanda bıraktığın yerde aramalısın. Giderken arkanda bıraktığın, farkında olmadan, işte… aradığındır.. 7- bıçağını yanından ayırma. lazım olacak bize.…

Yorum Bırak