İçeriğe geç →

Yazar: Levent Tamay

Kendini tren sanan adamın kısa hikayesi

TA TAK ta tak, TA TAK ta tak Kahvede ayaklarını böyle vuruyordu yere. Yeni yetmelerden biri, abi dedi neden tren oldun? Neden araba değil, tır değil, otobüs değil tren? “Ona ben karar vermedim” dedi. Oğlandan geleceği belli “kim verdi?” sorusuna mahal vermeden devam etti: “Ama iyi etmiş. Benim kafadaki kalabalık başka şeye sığmazdı”. Bu cevap üzerine düşünme ihtiyacı bile hissetmeden “Kim karar verdi?” sorusu geldi tabii. Tak ta ta tak TAK tak tak, tak ta ta tak TAK tak tak, hızlandı düzde. İyice hızını alınca “eben” dedi “eben”, “o bakıyor tren işlerine”. Makasta hiç beklemeden bi’kaç yakın akrabadan daha samimiyetle…

Yorum Bırak

Kendini at sanan adamın kısa hikayesi

Televizyona dalmış otururken birden huysuzlandı. Ayaklarıyla yerdeki kilimi tortop ederken sinirli sinirli kişniyordu. Sonra koşarak dış kapıyı, sonra apartman kapısını, sitenin kapısını açıp kendini uzunca, ama epey uzunca bir parka attı. Geminden rahatsızlığını ani baş hareketleriyle belli ederek koştu. Upuzun parkın sonuna kadar koştu. Döndü başa kadar yine koştu. Biraz ot yedi. Küçük bir kız başını okşadı. Annesi koşup korkuyla kucaklayarak hızla uzaklaştırdı küçük kızı. Biraz daha ot yedi. Parkın bekçisi uzaklardan “höööy” deyince kaçtı. Durduğunda buharlar çıkıyordu bedeninden. Dudaklarını sert sert titreterek nefes verdi bir süre. Ufuktan hemen önceki boş tepelere dalıp yılkı mı olmalı acaba diye düşündü. Çok…

Yorum Bırak

Kendini armut sanan adamın kısa hikayesi

Düşsem dalımdan toprağa, köklenir ağaç olurum belki dedi. Mevsiminde ama. Şubat sonu yağmurlu bir günün akşamında karısıyla vedalaşıp attı kendini dördüncü kattan aşağı, bahçeye. Üç omuruyla bir kolu, bir de yüzüne çarpan dizi yüzünden burnunu kırdı. Ölmedi. Karısı kızdı ertesi gün hastanede uyandığında; diyeydin dedi, ben ekerdim seni. Hiç aklına gelmemiş olan bu fikri duyunca bir üzüldü bir üzüldü… “Ben ne bileyim” der gibi baktı yatağın kenarına ilişik karısına. Ha bir de, eline iki kere tıp tıp vurup eliyle, “sağol” diye inledi.

Yorum Bırak

“Bugün kayda değer bir şey yok..”

Nizamiyenin sabah nöbetine selamı düzgün olan nisbeten eski bir asker yazılır, kendi tabirleriyle “dede”lerden biri. Ben geleceğim diye. Ben köşeyi arabayla dönerken yavaşlarım, o sırada nöbetçi beni görüp kulübeden çıkar, esas duruşunu gösterip güzel bi selam çakar, ben geçtikten sonra da döner girer içeri. İşte o gün yenilerden Oğuz garibimi gece 3-5 nöbetine yazmışlar ama ondan sonraki nöbetçi gelmeyince yerinden ayrılamamış. Yedi gibi ben gelince nizamiyenin kapısı açıldı çıktı bu delikanlı. Kuru göt bişey ama dik yani, tam asker çeviği. Esas duruşu gösterdi, eli selama bi çaktı… O hareketteki rüzgar sesini duyduk yani şoförle ben. Serhat’a dedim bu oğlan yatsın…

Yorum Bırak

Kara

Hastalığının artık son evresiydi. Evden çıkamıyor, ayağa bile yardımla kalkabiliyordu Şevket dayı. Annemden babamdan sonra beni kucağına alan üçüncü kişi. Akciğer kanseri teşhisi konunca zaten pamuk ipliğiyle tutunduğu hayatla bağlarını koparmış, ölümü beklemeye koyulmuştu. Bu karamsar hali sebebiyle eşi dostu elini eteğini çekmiş neredeyse hiç arayıp soranı kalmamıştı. Arada bir ben uğruyordum evinin yakınlarındaysam. İçemese de kendine de bir bardak çay koydurup zar zor çıkan sesiyle eskilerden aklına gelenleri anlatıyor, kah günah çıkarıyor kah elinden geldiğince hayat dersi veriyordu. O gün, dolaplardan birinin derinliklerinden bir fotoğraf albümünü, yerini tarif ede ede, çıkarttırmış, yanına oturmamı istemişti. Çocukluğundan kalma bir-iki fotoğrafla başlayan…

Yorum Bırak

SYKLMLR Fanzin 3. Sayı Çıktı

Ocak 2014’te ilk sayısını çıkarttığımız SYKLMLR Fanzin’in 3. sayısını fanzin severlerin beğenisine sunduk. İstanbul Kadıköy Akmar pasajı Sosyal Kitabevi ve Mephisto Kitabevi Beşiktaş Şubesi’nden başladığımız dağıtım başka iller ve kitabevleriyle devam edecek. Fanzini dağıttığımız mekanların güncel listesine buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz. Dağıttığımız mekanlara ulaşmakta güçlük çekenler veya önceki sayıları da edinmek isteyenler iletişim sayfasından bizimle irtibat kurabilirler. SYKLMLR Fanzin’i kendi basıp dağıtmak isteyenler buraya tıklayarak tüm sayıların baskıya hazır PDF’lerine ulaşabilir. Fanzin: (isim, ing.) fan+(maga)zine, Finansal ve hiyerarşik yapılardan uzak, alternatif basılı materyeldir. Belirsiz aralıklarla çıkan fanzinler genellikle fotokopi ile çoğaltılarak satış amacı güdülmeden dağıtılır.

Yorum Bırak

Yazın Günler Çok Uzun 2

Cenazeni almaya kimsenin gelmemesiyle, cenazeni almaya gelen olmaması aynı şey gibi geliyor ama değil. İlki sanki alacak birileri varmış da bir tanesi bile gelmemiş hissi uyandırıyor. Ama diğerinde mutlak bir yokluk hali var. Yolda bunu düşünüyordum. Önce cenazeyi almaya kimse gelmemiş diye geçti aklımdan. Sonra kendimi düzelttim. Cenazeyi almaya gelen yoktu. Adamın öldüğünü haber verecek kimse yoktu. Sonra kimsesizler mezarlıklarını düşündüm. Bir kimsesizin mezarı kaç yıl muhafaza ediliyordu? Ne kadar zaman sonra düzeltilip bir başka kimsesiz bedenin gömüleceği yeni bir mezar oluyordu? Nihat Melik Duraner. Cenazeyi bulduğumuzdaki hal ilk bakışta açık bir intihar görüntüsüydü. Ölü bedenin başucundaki kağıt topundaki özen,…

Yorum Bırak

Ki ben deli değilim

Bura çok sessiz. Yani, deliler için bile. Tamam mı? Ki ben deli değilim. Yani, sayılmam, deli. Ben senin için diyorum. Anlatabiliyor muyum Latif? Senin için bile çok sessiz bura. Düşün, ben n’apayım? Deli olmadığım için bu kadar sessizlik yani. Ki sen delisin, sen alışıksın bu kadar sessizliğe, senin için bile çok bu kadar sessizlik. Şu gezme saati gelse de gezsek biraz Latif. Delireceğim burada. Oha ayak sesi. Oh hoh hoh. Ayak sesleri geliyor Latif. Birileri geliyor geçiyor. Gelip geçilen bir yerdeyiz, ki şanslıyız. Aslında, yani, sen deli olmasaydın da mesela başka biri deli olsaydı, ziyarete gelseydik onu. Biz de böyle…

Yorum Bırak

Full Hd

Hızlı adımlar atan yüksek ve ince topukların seramik zeminde çıkardığı ses benim kapımın önüne gelince kesildi. Zil çalmadı, kapıya tıklanmadı ve fakat ayak sesleri uzaklaşmadı da. Tedirgin bir merakla koltuktan kalkıp sessizce kapıya ulaştım. Kapının deliğinden baksam orada olduğum anlaşılabilir diye korkuyordum ama kimden, ne diye korktuğumla ilgili de bir fikrim yoktu. Öyle dikildim bi’kaç süre. Yeterince beklediğime kanaat getirince delikten dışarıyı kontrol edip kapıyı açtım. Etrafta kimse görünmüyordu. Kapıya bir şey, bir broşür, promosyon falan da bırakılmış değildi. Yeni paspaslanmış zemindeki yalın ayak yürüme izlerini görünce “aha” dedim, “yakaladım seni”. Merdiven boşluğuna açılan çıkışa sessizce ulaşıp demir kapıyı araladım.…

Yorum Bırak

Mahallemiz sakinlerinden

Ahmet doğdu, altmış yedi sene yaşadı, öldü. Ayakkabılarıyla kıyafetleri fakir fukaraya dağıtıldı. Evdeki eski mobilyalar için ölümünden bir ay kadar sonra bir eskici çağırıldı. Eskici, sair mobilya, tüplü televizyon, buzdolabı ve çamaşır makinesine yüz elli lira değer biçti. Bu işlerle, Ahmet’in iki çocuğundan biri olan Şevket Bülent ilgileniyordu. Yeni Zelanda’daki diğer oğlu Servet Cemal cenazeye yetişmesi mümkün olmadığı için hiç yerinden kıpırdamamış, kardeşine telefon edip birkaç sıradan ölüm kelamı etmeyi yeterli görmüştü. Şevket Bülent mobilyalardan eskicinin almak istemediklerini hamallara ve kamyonetin şoförüne teklif etmiş, bir kısmını da bu şekilde elden çıkarmayı başarmıştı. Annesinin otuz yıl kadar önce çok beğenerek aldığı,…

Yorum Bırak

Dünyanın en güzel dayak yiyen adamı

Dünyanın en güzel dayak yiyen adamıydı Olcay. Dayağı kendi arar, sopa yiyeceği adamı özenle seçerdi. Kışkırtma seviyesini ve üslubunu karşı tarafın meşrebine göre öyle isabetli seçerdi ki, o dayağı muhakkak yerdi. Damara basmak konusunda yıllar içinde nasıl bir ustalık kazandıysa, seçtiği adamın ona temiz bir dayak atmaktan kaçınmasının imkanı yoktu. Bir dayak yediğine kendini bir daha dövdürmezdi. Ağzı yüzü iyileşmeden yeni bir maceraya atılmamak da bir diğer prensibiydi. “Tip kayık olunca güzel dövmüyolar abi” demişti bir seferinde. Dünyanın en güzel dayak yiyen adamı Olcay’ı bugün ilk defa birini döverken gördüm. Adamı dövdü, dövdü, dövdü, dövdü. İşi bittiğinde yere serilmiş takım…

Tek Yorum

Dünya Malı

Naim içinde tutamadığı birtakım cümleler nedeniyle işinden atılmış, mesainin sonuna kadar elindeki işleri tamamlayıp iş arkadaşlarına veda ederek şirketten ayrılmıştı. Akşam serininde ağır adımlarla dalgın dalgın yürürken kontrolden çıkmış bir kamyonetin altında kalarak hayata gözlerini yuman muhasebeci Naim’in ölmeden önceki son düşüncesi, hastaneye götürülürse yeni aldığı iphone’a ne olacağıydı.

Yorum Bırak

Hepsi bu

Sevgili Mahir, İki metreye üç metrelik bir oda burası. Altı metrekare yani. Ufak adımlar atarsan, kenarları gezerken yirmi adım atabilirsin teorik olarak. Ama bir köşesinde alaturka helası var. Oraya basmamak için bir adımı büyük atacaksın. Öyle olunca on dokuz adım ediyor. Helanın sifonu yok Mahirciğim. Her gün bir kova su veriyorlar. Taharet de bu kovaya dahil, el yüz yıkama da. Günde iki kere sıçma ihtimaline karşı kovanın yalnızca yarısını kullanıyorum hep. İşedikten sonraysa su kullanmıyorum. O yüzden genelde sidik kokuyor oda. Sıçtıktan sonra sidik kokusu hafifliyor mu, yoksa o adını şimdi telafuz etmek istemediğim koku sidiği bastırıyor mu bilemiyorum. Odamda…

Yorum Bırak

Mezar başı

Dünya küçük Necmicim. Dünya çok küçük. Bak bir martı havalanıyor ya şu çatıdan, belki gidip onun bacasına konuyor, içeriden duyuluyor sesi… Yau şu şeyin şarkısı yok mu, hani para elden ele dolaşıyor da onun eline de geçmiştir belki filan. İşte bunları diyesi geliyor Necmicim insanın. Ölüm kötü be Necmicim. Ölümle ihtimaller ölüyor. Şimdi ben ağlamaklıyım ya Necmicim, böyle gözlerim dolu dolu, kusura bakma senin de canını sıktım, ama yani, ölmeseymişsin sen de.

Yorum Bırak

KAÇAN BALIK

Payanda öyküsünden esinlenerek senaryosunu K. Sinan Küçük’le yazdığımız, birlikte oynadığımız ilk kısa film denememiz “Kaçan Balık”.

Yorum Bırak